Bölüm -8

Bilgisayardaki bilgileri görünce Mustafa gülümsedi, hatta kahkaha attı. TC Kimlik Numarası adı, soyadı, baba adı ve askerliğini yapacağı birlik yazılıydı ekranda. Boğaz Doğusu Askeri İnzibat Tabur Komutanlığı yazılıydı birliğinde. Yer olarak da Selimiye/İSTANBUL belirtilmişti.

Babası Mustafa’ya dönerek “Şanslı oğlum benim” dedi. Gerçekten de şanslıydı. Tekirdağ ile İstanbul yaklaşık 200 km idi. Belki de her izninde evine gelebilir ailesini görebilirdi. Hatta ailesi bile gelebilirdi. “Rahat bir askerlik olacak” diye geçirdi içinden.

Ayın 12’sinde saat 17’ye kadar teslim olması gerekiyordu. Hemen internete girip nerede askerlik yapacağını görmek istedi. Resimlerden arama yapınca büyük kere şeklinde tarihi bir bina gördü. Hemen boğazın yan tarafında büyük bir helikopter pisti ve birkaç bina vardı. Acaba gerçekten de burası mı diye düşündü. Çünkü burası aynı zamanda 1. Ordu Komutanlığının Karargah binası olarak da kullanılıyordu.

O gün öğleye doğru valizini kontrol ederek eksiklerini tamamladı. Belki havacı olurum umuduyla almadığı iç çamaşırlarını aldı. Artık karacıydı ve iç çamaşırlarını yeşil renk alması gerekiyordu. Atlet ve çoraplar derken çantası iyice kabarmış aynı zamanda eksikte kalmamıştı.

Akşama kadar arayan arkadaşlarından edindiği bilgilere göre belki de en iyi yer ona gelmişti. Kimisi Denizli’ye, kimisi Ankara’ya, kimisi Mardin’e kimisi de kendisi gibi İstanbul’a düşmüştü.

Kendisi gibi kısa dönem askerlik yapan kişileri arayarak bilgi almak istedi. Gitmesi gereken malzeme veya yapılması gereken bir şey var mı diye öğrendi. Tek söylenen vatka alması gerektiği oldu. Askeri botlar ayağını burabilir diye yumuşak bir şeyler bulundurması iyi olurdu.

12 Ağustos günü ailesiyle birlikte özel arabalarıyla yola çıktılar. Her biri ne kadar mutlu olsa da annesi ve sevgilisi kendini tedirgin ve hüzünlü hissediyordu. Öğleye doğru İstanbul’a gidip biraz dolaştıktan sonra yemek yemek için bir restorana oturdular. Mustafa’nın aklında sadece askerlik vardı. Her ne kadar diğerleri konuyu değiştirmek istese de Mustafa konuyu hep askerliğe getiriyor ve aklındakileri paylaşıyordu.

Masada büyük bir hüzün vardı. Mustafa her ne kadar neşeli olsa da annesi ve sevgilisi bir o kadar durgundu. Zaten Mustafa’nın neşeli olması gerekiyordu ki. Teslim olduktan sonra annesinin daha çok üzülmemesi gerekiyordu.

“158 gün nedir ki anne hemencecik geçer.” dedi. Aslında kendiside biliyordu hemen geçmeyeceğini fakat kendi kendine bir tereddüt içindeydi.  “Gerçekten de hızlı geçer mi?” dedi annesi. Mustafa annesine moral veriyor daha fazla üzülmesini istemiyordu. zaten rahat bir askerlik olacak gibi görünüyordu. Gerçi rahat olmasa bile telefonda konuşurken rahat demek zorundaydı.

Saatler atlı kovalarcasına ilerliyordu. Sabah 8’den bu yana 7 saat geçmiş ve saat öğleden sonra 3 olmuştu. “Evet son iki saat “ dedi kendi kendine. “Ve sonra bütün özgürlüğüm elimden alınacak. Arabayla birliğine doğru yola çıktılar. Birliğe geldiklerinde saat 4 olmuştu. Şimdiye kadar ki hayatı gözünün önünden geçiyordu. Sanki idama giden bir mahkum gibi diye düşündü. Bir yandan mahkum gibi bir hissederken bir yandan da bunu kendi içinde reddediyor ve askerliği kabullenip güzel günler geçireceğini hayal etmeye çalışıyordu.

Birliğin önündeki nizamiye girişinde yaklaşık 45 dakika beklediler. Sırasıyla bir annesine sarılıyor, bir sevgilisine sarılıyordu. “Paylaşılamamak güzelmiş” dedi ve herkesi güldürdü Mustafa. Yine Mustafa hep askerlikten konuşuyor ve “Geçer ya” diyerek herkesi teselli ediyordu. Aslında tek teselli ettiği kişi kendisiydi.

Derken bir asker dışarıya doğru seslendi. “Yığılma olmaması için beklemeden giriş yapalım lütfen.” Zaman dolmuş, gong sesi duyulmuştu. “İşte ayrılık zamanı” dedi Mustafa. Hafifçe gülümsedi. Tek tek sarılmak ve hepsine birden ufak mesajlar vermek istiyordu. Bir gece önce uyuyamamış ve bu anı düşünmüştü hep.

Önce babasına sarıldı. Babası gururla oğlunu kolları arasına aldı. “Vatan sana emanet. Sen askerliğini yap ki biz rahat uyuyalım.” dedi. Önce Mustafa “Emredersiniz komutanım” diyerek herkesi güldürdü sonra usulca “Anneme dikkat et fazla üzülmesin” diye fısıldadı babasına. Sonra sıra annesine geldi. Annesi sarıldığında hemen kendini koyuverdi ve ağlamaya başladı. “Güle güle oğlum” diyebildi sadece. Sıkı sıkıya sarıldı, ağlamaktan ve ayrılmaktan korkuyordu. “Üzülme anne bir bakmışsın bu da geçmiş.” dedi. Annesiyle sıkı sıkı sarıldılar. Sıra sevgilisine geldi. Sevgilisi Hülya ise zaten ağlamaya başlamıştı. “Sen de mi Brütüs?” diyerek espri yapmaya çalışsa da Hülya hemen boynuna sarılarak hıçkıra hıçkıra ağladı. “Kendine iyi bak beni düşünme. Su akar yolunu bulur.” dedi ve ondan da ayrıldı.

Arkasını dönüp birliğin kapısına baktı. “Askerliğim başlasın” diyerek koşar adımlarla birliğindeki nizamiyeye yöneldi. “Bu adımlarım gibi zaman da hızlı hızlı aksın” dedi.

 

Yorum Gönderin

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir