Bölüm -33

Kapıdan çıktığında başı dönüyordu. Nereye gideceğini, gitmesi gerektiğini bilmiyordu. Caddeye çıkıp önünde duran ilk otobüse bindi ve son durakta indi. Biraz dolaştı temiz ve bol nefes almak istiyordu. Sahil kenarına gitti. Bir bara oturup içmeye başladı.

Artık ne yapacağını bilmiyordu. Babasının ismini de öğrenmişti ve hala gidip konuşma cesaretini kendinde bulamıyordu. Karar verdi. “Konuşmayacağım” Otobüse atladığı gibi İstanbul’a döndü. Önce pansiyona girdi. Kendine çeki düzen verip kendini sokaklara attı. Büyük bir yükün ağırlığı omuzlarından kalkmış gibiydi. Sabaha kadar barlarda dolaşıp kafa dağıttı.

Pazartesi günü radyoya geldiğinde üzerindeki yükü attığını herkes fark etmişti. “Bugün milat sanki Orkun. Bugün neden bu kadar neşelisin” gibi sorular soruyordu arkadaşları. Betül de yine aynı şekilde şaşkındı fakat nedenini tahmin edebiliyordu. İş çıkışı gittikleri sahip kenarında bir yandan balık ekmek yiyip bir yandan da olayları konuştular.

Karınlarını doyurduktan sonra Galata köprüsünde yürüyüp altında bulunan kafelerde çay içme kararı aldılar. Boğaz köprüsünü de gören bir kafede karar kıldılar. Hava biraz serin olduğu için içeriye girdiler. Bir masaya oturup bir yandan çaylarını içerken bir yandan da boğaz manzarasına bakıyorlardı. Havadan sudan konuşmalarla birbirlerini tanımaya ve tanıtmaya çalışıyorlardı.

Arkadaki masanın konuşmalarından ve gülüşmelerinden rahatsız olan Orkun, arkasına dönüp uyarmak istedi. Arkasına döndüğünde ise tam bir şok içerisindeydi. Radyoda birlikte çalıştığı bütün arkadaşları arkalarındaki masada oturmuş ve Orkun ile Betül’ü izliyordu. Artık saklayacak bir şey kalmamıştı. Şimdi açıklama yapma zamanıydı.

Arkadaşları ile masaları birleştirdiklerinde ilk söz başlayan Betül oldu. Orkun’u bile şaşırtan bir açık sözlülükle bütün her şeyi arkadaşları ile paylaştı. Artık sevgili olduklarını ve evlenmeyi düşündüklerini fakat zamanın erken olduğunu, birbirilerini daha yakından tanımaları gerektiğini anlattı. Arkadaşları ise büyük bir olgunlukla kabullenip ikiliyi tebrik ettiler. Daha sonra gittikleri bir barda gece yarısına kadar bu olayı kutladılar.

Günler ilerliyor ve Orkun’un hayatı giderek düzene giriyordu. Yaptığı işi başarıyla yürütmekle kalmıyor aynı zamanda giderek geliştiriyordu da. Artık hayatını anlattığı kişilerle röportaj yapıyor ve kendi yorumlarını da işe katıyordu. Hatta kültür sanat dünyasından hayranları ve takipçileri ile de konuşuyordu.

Bir gün Betül yarı üzgün, yarı çekinik bir şekilde Orkun’un yanına gelip oturdu. Elindeki kağıdı Orkun’a uzattı. Tedirgin bir şekilde kağıdı alıp okuduğunda Orkun üzüldü. Betül’e bakıp, “Sence ne yapmam gerek” dedi. Betül ise “Yapman gerekeni” dedi.

Kağıtta haftaya Korgeneral Bayram Genç’in bir kışlayı ziyaret edeceği ve bir asker ile birlikte yemeğe çıkacağı yazılıydı. Yemek sırasında da gazetecilerle sohbet edecekti. Bütün yerel ve ulusal basın yayın organlarını davet ediyorlardı.

İki gün sonra Orkun, bilgisayarın karşısına geçmiş Korgeneral Bayram Genç’in hayatını araştırıyordu. Her zaman kullandığı kaynaklara bakıyor fakat araştırılmayan bir paşa olduğu için bir bilgiye ulaşamıyordu. Sadece eşi ve kızının bilgileri bulunuyordu. Orkun ise hiç babası gibi hissetmiyordu. Geçen süre boyunca her şeyi unutmuş ve geleceğine odaklanmıştı.

Yaklaşık iki saat önce restoranda yerini aldı. En önde ve ortada paşanın tam karşısında. “Belki de gözlerine bakabilmek için” diye düşündü. Hazırladığı soruları, kayıt cihazını ve not defteri ile kalemini kontrol etti. Her şey hazırdı. Peki neden bu kadar erken gelmişti? Özlem? Hasret? Merak? Neydi onu buraya erkenden iten şey?

Paşa ile asker gelip karşısına oturduğunda Orkun’un bütün düşünceleri değişmişti. Önce her hücresine kadar hissettiği nefret kapladı vücudunu. Sandalyeden kalkıp boğazına sarılmak istedi. Daha sonra hüzünlendi. Hiç “Baba” diyememenin özlemi ise sarsıldı. Gözleri doldu. Boynuna sarılıp “Baba” diyerek ağlamak istedi. Konuşma başladığında ise kendine geldi.

Kayıt cihazını, not defterini ve soruları bir kenara atıp söz alarak soru sormaya başladı. “Evlatlarınız hakkında ne düşünüyorsunuz?” “Erkek bir çocuğunuz olmasını ister miydiniz?” “Birisi çıkıp size baba dese ne hissedersiniz” “Evliliğiniz nasıl gidiyor?” “Hiç eşinizi aldattınız mı?” Fakat her soruya kaçamak cevaplar veriyordu Genç.

Yorum Gönderin

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir