Bölüm -2

Şırnak’taki sayılı zenginlerin arasında bulunan İslam ağa Zara köyünün ağasıydı. Babasından kalan bu özellik ona çocukluktan bugüne bir ayrıcalık tanıyordu.

Evlendiğinde ise sadece 17 yaşındaydı. Babasının yatağa düşmesi onun erken evlenmesine ve ağalık görevini devralmasına neden olmuştu. Ama çocuklarının da yardımıyla 19 yaşında ilk erkek çocuğu dünyaya gelmiş, 22 yaşındayken de bir kız çocuğuna sahip olmuştu.

İhtiyar heyeti ile arasının iyi olması ağalık görevinin sorunsuz devamını sağlamıştı. 25 yaşından sonra ise artık ihtiyar heyetini ve köyü yöneten tam ağa olmuştu. Köylünün memnun olduğu bir ağa olması da onun artı yönlerinden birisiydi. Yan köyün ağası ve zenginleri de İslam ağayı çok seviyorlardı.

39 yaşına geldiğinde oğlunu evlendirmek için yaptığı düğün Şırnak halkı tarafından aylarca konuşulmuş ve takılan altınların bir servet değerinde olması dilden dile abartılarak aktarılmıştı. O sırada kızı Zilan ise 17 yaşında genç bir kızdı. Sülün gibi salınarak gezen kaşı gözü yerinde ve yüzlerce erkeğin rüyalarını süsleyen afet gibi bir kızdı.

Zilan’ın evlilik zamanını yaklaşması, İslam ağanın moralini bozuyor ve endişelendiriyordu. Şimdiden istemek için haber gönderen çok olmasına rağmen kızını kıskandığından “yaşı ufak” bahanesiyle teklifleri nazikçe reddediyordu. Zilan’ın annesi ise kızının gönlünün birisinde olup olmadığını anlamak için türlü taklalar atıyordu. Yine de Zilan sır verip ser vermiyordu.

Komşu köyün ağası Doğan ise iki oğluna kız aramaya başlamıştı. Oğullarının çapkınlıkları Doğan ağayı kızdırıyor ve başlarını bağlamak istiyordu. İslam ağa ile kavgalı ve küs olmasa belki de onun kızını alabilirdi. Doğuda kan davası önemli bir olay olduğundan barışmaları da imkansızdı. O ancak intikam alabilirdi ve almalıydı da. Bunun büyük oğlu Hüseyin yapacaktı. Fakat kan dökülmeden olmalıydı, hapis işi olmamalıydı.

Aradan iki yıl geçtikten sonra Doğan ağa oğlu Hüseyin ile konuşarak İslam ağadan öcünü almasını, kanının yerde kalmaması gerektiğini ve bunu hapse girmeden yapmasını istedi. Hüseyin o gün 21 yaşına girecekti.

Hüseyin’in hayatını karartan bu sözler onu düşüncelere ve içine kapanmaya itti. Babasının söylediklerini yapmak zor ve çelişkiliydi. Plan yapmalı ve hatasız işletmeliydi. Kusursuz bir plan uzun çalışmalar ve titizlik istiyordu fakat yapmalıydı.

İki aydan biraz dazla zaman geçmişti ki Zilan’ın ahretliği evlenme aşamasına geldi. Bir ailenin tek oğluna gelin gidecekti. Herkes görücü usulü sanarken onlar anlaşarak evlenecekti. Güzel ve sade bir düğün töreni olması için hazırlıklar yapılıyordu.

Köyün geleneklerine göre gelin ata binecek ve düğün yerine gidecekti. Sabaha kadar eğlenceden sonra damat ile gelin gerdek gecesine gireceklerdi. Ziyaretçiler ise damat içeri girerken sırtına vuracaklar ve eğlenmeye devam edeceklerdi.

At yola çıkmadan önce gelin ve en iyi arkadaşı yani ahretliği de odada hazırlanmaya başlamıştı. Odada gelinliği giyerken heyecandan yerinde duramayan gelini Zilan yatıştırmaya çalışıyordu. Ne kadar başarılı olabilirse artık. Zaten kendisi de evli olmadığı için hiçbir nasihatte bulunamıyordu. Sadece annesinden duyduğu birkaç yüz kızartıcı şeyler dışında pek bilgisi yoktu. Sadece tahmin ve hayal gücü.

“Canım arkadaşım tek söyleyebileceğim korkmaman ve sakin olman. Zaten erkekler bunu daha önce yaşadıklarından sana yol gösterecektir.” dedi Zilan. Şaşkın şaşkın bakan gelin “Ya çok büyükse canım yanarsa?” diye sorduğunda birden “Ya çok küçükse bir şey anlamazsan?” deyiverdi Zilan.

Tam da bunlardan konuşurken kapıya tekme atan bir adam içeriye girdi. Kapı kırılmış sallanıyordu. Bir geline bir Zilan’a baktı. Gelin beni mi kaçıracaklar acaba sorusunu kendine soramadan adam bir hışımla Zilan’a tokat atarak onu bayılttı ve omzuna attığı gibi kapıdan çıkıp karanlığa karıştı. Gelin şok olmuş etrafa baktıktan sonra çığlık atmaya başladı.

Yorum Gönderin

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir