Bölüm -41

Saat 09:27 “Karargah takımı öğle namazına şehit cenazesi var 6 muhafız, 3 trafik ve 2 yardımcı hizmet olarak çıkılacak. Tektip kıyafetleriniz ütülü, botlar boyalı olacak. Üsteğmen saat 10:30’da kontrol edecek. Jilet gibi olun…” diye bağırdı santral operatörü.

Çavuş hemen listeyi hazırladı. Mustafa trafikçi olarak çıkacaktı. “Neden bu kadar kalabalık gidiyoruz” dedi Mustafa. “Bu sefer önemli bir tören ve sıkı bir güvenlik gerekiyor. Ayrıca tören Pendik’te” dedi çavuş. Herkes koşarak kıyafetlerini aldı ve ütünün önünde sıraya girdi.

O sırada Halil’in telefonuna gelen mesajda “Hazırlan bugün öğleye iş var” yazıyordu. Halil hemen uzun menzilli silahını alarak arabaya bindi. Hızlı bir şekilde evden çıkıp merkeze doğru yola koyuldu. Yolda bir solda bir sağda sürekli arabaları solluyor bir an önce merkeze ulaşmaya çalışıyordu.

Orkun ise annesinin cenazesini kaldırmış, Betül ile radyoda kayıt cihazlarını kontrol ediyordu. Betül, Orkun’a bakıp “Emin misin?” dedi. “İstersen gitmeyerek burada kapatabiliriz konuyu” dedi. Orkun Betül’ün gözlerine bakarak güldü. “Merak etme son kez yakından görmek istiyorum sonra bitecek ve hayatımdaki tek kişi sen olacaksın” dedi. Betül gülümseyip Orkun’un yanağına bir öpücük kondurdu.

“Emredersiniz komutanım” dediğinde Bayram uzun zamandır konuşmadığı 1. Ordu Komutanının isteğini onaylıyordu. Şehit cenazesine katılacak ve ailesinin yanında bulunacaktı. Üzgün ve kızgın görünecek ve medyaya birlik ve beraberlik mesajları verecekti. Son zamanlarda işinde yaptığı görüşme ve çalışmalar etkili olmuştu artık.

“Ütüsünü bitiren hemen üzerini giyinsin. Hadi beyler çabuk olun” diye bağırdı çavuş. Mustafa hemen üzerini giyindi. Botlarını bağladı. Botlarının üzerine beyaz tozluklarını geçirdi. Kemerini ve silahını aldı. Browning’i kemerine taktı. Trafik kolluğunu geçirdi. Kaskını taktı. Aynanın karşısına geçerek kendini süzdü. “Kask, fular, ceket, düdük, kağıt, kalem, kemer, silah, yedek mermiler, pantolon, tozluklar, botlar… hepsi tamam. Temiz ve bakımlı” dedi.

“Hemen hazırlanın” dedi Üsteğmen ve odasının kapısının önüne dikildi. Hazırlananlar Üsteğmenin karşısına geçiyor ve kontrol ediliyordu. Hepsi de temiz, bakımlı ve jilet gibiydi. Silahlarını ve askılarını kontrol ettiler. Kemer sıklıklarına bakıldı. Eldivenlere ve temizliklerine bakıldı. O sırada bir asker gelerek “Araç hazır komutanım” dedi.

Halil merkeze geldiğinde kendisi için hazırlanmış olan dosyayı gördü. Açtı inceledi ve hemen arabasına atlayıp hızla yola koyuldu. Bir yandan yan koltuktaki haritayı inceliyor ve planlar kuruyordu. Diğer yandan da saatini kontrol edip zaman kazanmaya çalışıyordu. Aracı öyle hızlı kullanıyordu ki E5 üzerindeki neredeyse tüm araçlar Halil’e kızıp kornaya basıyorlardı.

Orkun ise kamera ve ses kayıt cihazını alıp yola çıktı. Kafası hala karışık ve bulanıktı. Neler olacağını hayal etmeye başladı. Törende Subay/astsubay bölümünde babası yer alacaktı ve medya için ayrılan bölümde kendisi babasını sürekli kameraya çekecekti. Belki ileride tekrar tekrar izler ve ağlardı.

“Herkes araca binsin” dedi komutan. Bütün askerler araca bindi. Şoför çıkış için izin kağıdını imzalattı ve yola koyuldular. Önce şoför üsteğmen ve araç komutanı, arkada ise 6 muhafız, 3 trafik ve 2 hizmet ekibi vardı. Araç kışladan çıkıp yolda ilerlemeye başladığında herkes heyecanlıydı. İlk defa farklı bir yerde tören yapacaklar ve yeni yerler göreceklerdi.

Orkun camiye geldiğinde aracını park edip, medya için ayrılan yeri aramaya başladı. Sahil kenarındaki camide protokolün bulunduğu yerin tam karşısında medya için ayrılmış yer vardı. Hemen yaka kartını takıp kamerasını kurmaya başladı.

Halil ise yaklaşık 10 dakika önce gelmiş ve aracını sahil kenarına park etmişti. Önce bir keşif için etrafı kolaçan etti ve kendisi için uygun olan ve haritada gösterilen yere geçti. Bir sigara yakıp beklemeye başladı. Öğle namazına yaklaşık 2 saat vardı.

Yolda ilerlerken bütün askerler etrafa, yanlarından geçen araçlara ve insanlara bakıyorlardı. Sanki hiç insan yüzü görmemiş gibi sivillere bakıyorlardı. Camiiye geldiklerinde araç camiinin yanında park etti. Büyük bir camii ve etrafında büyük bir bahçe vardı. Mustafa’lar gelmeden önce polis büyük bir güvenlik önlemi almıştı. Sivil ve resmi polisler her yerde kol geziyordu.

Takım astsubayı ekibi alarak bölgede dağıtmaya başladı. Önce muhafızları yerlerine yerleştirdi, sonra trafikçileri yerleştirdi. Mustafa’yı protokolü gören camiinin yanındaki otoparka yerleştirdi. Mustafa gelen komutan ve yetkililerin araçlarına yer gösterecek ve vali ile ordu komutanının araçlarının içeri girmesini sağlayacaktı.

Komutan Mustafa’nın yanına gelerek “Mustafa medyayı ve protokolü kontrol et herkes yerini alsın” dedi. Mustafa yerinden ayrılarak önce subay/astsubay yerlerini gösterdi. Daha sonra medyanın yanına gitti. Tek tek medya kuruluşlarını kontrol etmeye başladı. O sırada yanlış yerde duran birisinin yanına gidip “Orkun Bey sizin yeriniz yan taraf” dedi. “Benim listeme göre Doğa radyosu yerel radyo ve yerel medyanın yeri yan taraf” dedi.

Orkun yaka kartına bakarak askerin nasıl ismini anladığını düşündü. Kamerasını sökerek yan tarafa geçti. Ulusal medya için ayrılan bölünmüş sağ tarafa geçti. Burası diğer tarafa göre görüş açısı dar bir yerdi. Fakat yine de protokolü görüyordu. Kamerasını kurup vizörden kalkmaya başladı.

Mustafa karşısından gelen 3 yıldızlı araca yol göstererek komutanını selamladı. Kolordu komutanı Bayram Genç, araçta inerken askerin selamını aldı ve camiye doğru yürümeye başladı. Vizörden bakan Orkun ise babasını gördüğünde hemen kayıt düğmesine bastı ve izlemeye başladı.

Halil ise o sırada uzun menzilli silahını kurmuş bekliyordu. Parmak izi bırakmamak için eldivenlerle kullanıyord. Havadaki rüzgarı ve nemi ölçmek için kurduğu cihazları kontrol etti. Dürbünden bakarak protokolü izledi. Birkaç komutan gelmiş fakat hala hedef gelmemişti.

Bayram “Artık her şey eskiye dönüyor” diye düşündü. Önce protokole girip arkadaşlarını selamladı. Biraz muhabbet ettikten sonra subay/astsubay bölümüne giderek ast ve üstleri ile selamlaştı. Arkadaşlarının bazılarının bakışları her ne kadar rahatsız etse de aldırmamaya çalıştı.

Hizmet askerlerinden birisi tek tek diğerlerini dolaşarak yapılması gerekenleri anlattı. Zaman yaklaşıyordu. Derken 1. Ordu Komutanı ve diğer kolordu komutanları geldi. Mustafa şoförlere yerlerini göstererek araçların düzenli olarak park etmesini sağladı. Halil o sırada hedefini bulmuş ve sinsice takip etmeye başlamıştı. Dürbünde görünen komutan hareket ettikçe elektronik dürbünde değerler değişiyor ve ortadaki + işareti bir kırmızı bir yeşil yanıp duruyordu.

“Şehitler ölmez vatan bölünmez” nidalarıyla yürüyen bir grup milliyetçi genç camiye geldiğinde polis engeline takıldı. Daha sonra sessizce içeriye girdi. Girişte sıkı bir güvenlik vardı ve en ince ayrıntıya kadar polis tarafından aranıyordu. Cenaze aracı yaklaşıp tabut indiğinde tekrar sloganlar ve ağlayışlar yükselmeye başladı. Annesinin feryat figan ağıtları ise yürekleri dağlıyordu. Mustafa her ne kadar kendini tutmaya çalışsa da gözlerinden yaşların süzülmesine engel olamadı.

Tabut Mustafa’nın arkadaşları tarafından indirilip yerine konulduğunda ailesi de tabutun karşısındaki yerini aldılar. Subay/astsubay ve protokol sık sık şehit ailesinin yanına gidiyor ve taziyelerde bulunuyordu.

Mustafa şehit ailesini ve tabutu gördükçe “Önce vatan” diyordu ve annesinin “Vatan sağ olsun” kelimelerini duydukça gözlerindeki yaşları tutmakta zorlanıyordu. Gelen, giden araçlar Mustafa’ya uyuyor ve yer arıyorlardı. O sırada gelen vali de araçtan inerek protokolde yerini aldı. Öğle namazına dakikalar kalmıştı. Herkes heyecanlı, üzgün ve tedirgindi.

“Allahu ekber” diyerek imam ezanı okumaya başladı. Mustafa ve arkadaşları daha dikkatli olmaya başladı. Halil sona yaklaştığı için kalp atışları hızlandı ve kontrol etmeye çalıştı. Orkun ise vizörden babasını bir an olsun ayırmıyordu. Bayram ise olaylar düzeldiği için mutluydu fakat cenaze töreni dolayısıyla mutluluğunu gizliyordu.

Öğle namazı kılınmaya başlandı ve cemaat büyük bir sükunetle namazın bitmesini bekledi. Namazı kılan cemaat dışarıya çıkarak cenaze törenine katılmak için yerini aldı. İmamda son dualarını yapıp tabutun başına geçti. Artık herkes sakin ve sessiz bekliyordu.

“Sevgili cemaat, bugün burada şahadet mertebesine erişmiş gencimizin cenaze namazını kılmak için toplandık…” İmam konuştukça herkesin gözünden yaşlar süzülmeye başladı. En sonunda imam sordu “Nasıl bilirdiniz?” “İyi bilirdik” dedi cemaat. “Hakkınızı helal edin” dedi. “Helal olsun” dedi cemaat ve cenaze namazına başlamak için yerini aldı.

“Allahu ekber” diyerek namazı başlattı imam. Orkun kamerayı babasından ayırmıyordu. Halil ise hedef kilitlenmiş bekliyordu. Mustafa cenaze namazının kılınışına ve askerlerin namazda duruşlarına bakıyordu.

Halil içinden saymaya başladı “Allahu ekber” dedi imam. “3” tekrar “Allahu ekber” dedi. “2” ve tekrar “Allahu ekber” dedi. “1” “Esselamun aleykum ve rahmetullah” dediğinde Halil “Bay bay” diyerek tetiği çekti. Hızla ilerleyen mermi selam vermek için sahil tarafına dönmüş olan Bayram’ın iki kaşının ortasına saplandı. Gözlerini açıp karşıya baktıktan sonra aniden yere yığıldı.

Kameradan babasını izleye Orkun gözlerine inanamadı. Hemen kafasını kaldırıp babasının olduğu yere baktı. Babası kanlar içinde yerde yatıyordu. “Baba” diye bağırarak koşmaya başladı. Sesi duyan imam namazı kesmiş ve cesede doğru koşmuştu.

Bir iki dakika geçmemişti ki telsizden anonslar duyulmaya başlandı. “Bir komutan vuruldu. Dikkat dikkat” Asker telsizlerinden gelen emir ise daha tehlikeliydi “1. Kolordu komutanı vuruldu. 1 atım havaya atım serbest”. Çavuş hemen G3 piyade tüfeğinin ağzına mermiyi vererek havaya ateş etti. Ardından da bağırdı “Yere yatın”

Protokolde bir kişinin yere düştüğünü gören Mustafa üzüntüden bir kişinin bayıldığını düşündü. Daha sonraki arbede ve kulağının dibinde patlayan G3’ün sesi ile şoka girdi. Gözleri protokolde kalakalmıştı.

Bütün halk sağa sola bağırışmalar içinde kaçışmaya başlamıştı. Komutanlar ve komiserler sürekli bağırıyorlardı. “Güvenliği sağlayın” Muhafız arkadaşları sürekli etrafı gözlüyor, polislere yardımcı oluyorlardı. Polisler tabancalarını ellerine almış etrafa bakıyorlardı.

Halil, hedefin yere düştüğünü görür görmez aletlerini araca fırlattı ve aracına binerek Gebze tarafına sürmeye başladı. Trafik yolları kapatmış ve kontrollü geçiş sağlıyordu. Sivil polisler araçları tek tek arıyor ve kimlik kontrolü yapıyorlardı. Halil hemen araçtan inip yaya olarak ilerlemeye başladı. Üzerini arattıktan sonra güvenlik şeridini geçip bir taksiye atladı.

Mustafa’yı sarsan arkadaşı Mustafa’yı aldığı gibi güvenli bir yere götürdü. Orada bulunan ambulans hemen protokole yanaşarak ekiplerini getirdi. Ambulanstan inen ekip hemen nabız kontrolü yaptı ve “Eks” dedi. Orkun kahrolmuştu. Önce annesi sonra babası gitmişti. Üzerine bir yalnızlık çöktü. O sırada bir delilik yapmaması için bekleyen Betül cemaat içinden çıkarak Orkun’un yanına geldi. Her ne kadar teselli etmeye çalışsa da Orkun çıldırmış gibiydi.

Mustafa ve arkadaşları toplanarak kışlaya dönmeye başladılar. Gökyüzünde dolaşan helikopter ve yerdeki polis araçları güvenliği ele almıştı. Mustafa’nın gözlerinde komutanın düşüşü ve kanlar içindeki hali varken kulaklarında ise “Yatın” sesi ve G3’ün büyük sesi vardı.

Kışlaya vardıklarında komutan kimseyi dağıtmadan revire götürdü ve kontrol ettirdi. Yaralanan yoktu. Fakat psikolojik olarak ilk defa çatışma görmüş olan ve buna hiç beklemedikleri bir anda yakalanan askerler büyük şok içindeydi. Özellikle Mustafa birkaç ay önce yemek yediği komutanın öldüğünü duyunca ikinci bir şoka daha girdi.

Medyada ise canlı yayında tüm Türkiye haberdar ediliyordu. Flaş haber olarak geçen televizyon kanalları “Kolordu komutanına suikast” başlığında haber geçiyordu. Hatta olayı canlı olarak görüntüleyebilenler tekrar tekrar görüntüleri veriyordu.

 

Yorum Gönderin

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir