Bölüm -36

Her gezinti Rizi için artık işkence haline geliyordu. Artan mesafe ve yükler çekilmez haldeydi. Beda’nın sürekli onun hakkında bilgi alması da hala sinirinin geçmediğinin kanıtıydı. Arkadaşları ise Rizi’ye destek olmaya çalışıyordu. Rizi artık büyük bir bunalımın eşiğindeydi. Neredeyse 3-4 saat uyuyor ve sürekli ayakta dolaşıyordu.

Salı günü sabaha karşı 04:00 sularında Beda, Rizi’yi yanına çağırdı. Büyük bir umutla gelen Rizi’nin gözleri parlıyordu. Fakat Beda büyük bir sakinlikle Çarşamba günü yapılacak operasyonu anlattı. Artık alıştığını ve Av’a çıkabileceğini söyledi.

İşte o an Rizi’nin başından aşağı kaynar sular döküldü. Beda resmen Rizi’nin kendi eliyle ölmesini istiyordu. Sıcak temasa girdiğinde kendini gerçek kurşunların arasında bulacaktı. Ya ölecek ya da öldürecekti. Sonu belliydi.

Günler, ayları, aylar yılları kovaladı. Rizi artık sürekli Av’lara çıkıyor ve çatışıyordu. Atıcılığı giderek gelişiyordu. Rizi’ye soranlar ise her zaman aynı cevabı alıyordu. “Hayatta kalmak istiyorsan öldürmeyi öğrenmem gerek.”

Bir gün Rizi bir grup arkadaşlarıyla Av’a çıktılar. Bu sefer gidecekleri mesafe oldukça uzaktı. İki gün yol yürüyecekler daha sonra taciz ateşinde bulunup geri döneceklerdi. Dört günlük yol olduğu için yükleri de oldukça ağırdı. Su, yiyecek, battaniye ve tüfek alıp yola çıktılar. Beş kişi çatışacak diğer iki kişi ise taşıma görevini üstlenecekti.

Yedi kişi sıra halinde yola koyuldular. Dağların en yüksek yerlerini aşıp soğuk ve gece ile mücadele ettiler. İkinci güne girdiklerinde önlerinde yaklaşık 2 km yol kalmıştı. Artık daha dikkatli ve sessiz olmaları gerekiyordu. Kendi merkezlerine oldukça uzaktılar. Grup tedirgin ve heyecanlı bir şekilde ilerliyordu.

3-4 saat sonra sınır karakolu görüldü. Daha sessiz ve sakin bir şekilde nöbetçilere görünmeden ilerlemeye başladılar. Kendilerine belirtilen yerde konaklayacak, sabaha karşı taciz ateşinde bulunup hızla geri döneceklerdi. Haritada belirtilen yere gelip eşyalarını bıraktılar. Hızlı bir şekilde kaçmak için eşyalarının çoğunu yolun yarısında bırakmışlardı zaten. Sessiz bekleyiş başlamıştı. Kendilerinden habersiz askerler nöbet yerlerinde ve karakolun içinde gündelik işlerini yapmaktaydı.

Hava kararmaya başlamıştı. Mühimmatlarını ve kendilerini hazırlayarak izlerini temizlediler. Toplam 2 bayan, 5 erkekten oluşan ekipteki silahsız 2 kişi geri döndü. Eşyaların yanında bekleyecekti. Tüfekler hedefe doğrultulmuş bir şekilde beklemeye başladılar. Karakolu izleyip not alıyorlardı. Her iki saatte bir değişen nöbetçilerden saklanıyorlardı.

Gece yarısına ulaştıklarında saldırı için saat kararı aldılar. Saat 02:23’te saldırı başlayacak ve 02:36’da kaçmaya başlayacaklardı. Yaklaşık olarak 05:30 civarında da eşyaların orada buluşacaklardı. Herkes yerlerini aldı.

O sırada nöbet yerlerinde termal kamera ile taramalar ve gece görüş dürbünleri kullanılıyordu. Nöbetçi subay, askerlerle muhabbet ediyordu. Devriye çavuş ise telsizle nöbetçilere ulaşıyor ve durum değerlendirmesi yapıyordu. Her şey sakin ve olağandı. Sıradan bir geceydi.

Rizi bir ara arkadaşlarını gözleyip ne durumda olduklarına baktı. Arkadaşları uyumak üzereydiler. Rizi’nin içini garip bir duygu kapladı. Kendilerine en yakın nöbetçiye baktı. Sakin bir şekilde kendilerinden habersiz etrafı gözetliyordu. Güldü.

Nöbetçi subaya tekmil veren devriye çavuş hemen konuya girdi. “Komutanım termal kamerada bir sıcaklık gözlemlenmiş.” Subay hemen ayağa kalktı açtı camı ve dışarıya baktı. “Acil durum sinyali gönderin” dedi. Nöbetçilere anons geçildi. “Sakin olun, tedbir alın. Acil durum.” Anonsu alan nöbetçiler gerildi ve hemen söyleneni yaptılar.

Subay sıcaklığın görüldüğü bölgeye baktı. Aynı sıcaklık duruyordu. Uzman çavuş bölgeyi aydınlatacak ve nöbetçiler ateş edecekti. Uzman çavuş hemen lazere geçti. Nöbetçiler mermi ağzında olan silahlarının emniyetini açtı. Subayın emri ile lazer sıcaklığı gösterdi ve bütün nöbetçiler hedefe ateş açmaya başladı.

Gelen kurşunlarla neye uğradığını anlamayan Rizi ve arkadaşları şaşkınlık içinde pustular. Hemen Rizi’nin yanındaki adam bağırdı. “Ateş” Rizi ve arkadaşları ateş etmeye başladı. Karşılıklı bir kaos hakimdi. Rizi bir ses duydu. “Soldaki nöbetçi tamam”. Saldırı devam ediyordu. İki dakika sonra Rizi kendilerini gösteren lazerin yanındaki askeri de vurdu. Hemen arkadaşlarına bilgi verdi. Kurşunlar üzerine üzerine gelmeye başladı. Sürekli kendine doğru gelen mermilerden saklanarak ateş ediyordu. O sırada göğsünde bir sıcaklık hissetti. Karanlıkta göremiyordu. Hemen pustu ve kendini dinledi. Elini göğsüne götürdü. Sıcaktı. Yavaşça arkasında doğru yaslandı. Kulakları uğuldamaya başlamıştı. Sanki ateş kesilmişti. Nefes aldıkça ciğerlerinden su sesi geliyordu. Gittikçe ciğerleri daralıyordu sanki. Karıncalanmalar bütün vücuduna yayılıyordu. Sanki bir karınca kolonisi vücudunda geziyordu. Kendine baktı. “Sonunda” dedi. Gözleri ağırlaştıkça etraf yavaş yavaş seçilmez hale geliyordu. Zorla nefes alırken arkadaşı tarafından kendinin sarsıldığını hissetti. Çok hafif bir şekilde “Rizi” kelimeleri duyuyordu. “Benim adım Zilan” diyebildi zorla. Artık nefes alışları hırıltıya dönmüştü. Son nefesini de verip sessizliğe karıştı.

 

 

 

Yorum Gönderin

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir