Bölüm -12

Yaşıyordu. Hala yaşıyordu. Ağlamaktan şişmiş gözlerini açıp etrafa baktığında midesi bulanıyordu. Büyük bir öğürtüyle oraya kustu. Kendinden, kişiliğinden ve vücudundan nefret ediyordu. Bütün umutları, hayalleri yıkılmış, bir paçavra gibi kenara atılmıştı. Oysa ne büyük umutları vardı. Köyün ağasının kızı Zilan evlenecekti. Genç, güzel, alımlı, bakire… Halbuki bunların hepsi şimdi gitmiş yerine bir ucube gelmişti.

Artık umudunu kesmiş bir şekilde sadece hayvani ihtiyaçlarını karşılayan sadece yere boş boş bakan ve durmadan sallanan birisi haline gelmişti. Bir iki gün boyunca üzerine kıyafet bile giymemişti. Daha sonra birisinin getirdiği ve giydirdiği kıyafetleri taşır olmuştu. Hiç sormadı, hatırlamıyordu da kaç gün geçtiğini. Belki de aylardır oradaydı.

Başında bekleyen korumaya bir başkası gelip kulağına fısıldadı. Hemen yerinden kalkıp Zilan’ın koluna girdi ve sürüyerek boş bir odaya götürdü. Boş ve karanlık bir odaya. Hiç güneşin ulaşamadığı bu oda sanki sesi de geçirmiyordu. Hiç kimsenin sesi duyulmuyordu.

Bir iki günde böylece geçti. Artık Zilan perişan bir şekilde ölümü bekliyordu. Günde üç öğün yemek getiriyor ve kendinden yemesi isteniyordu. Eğer yemezse zorla yediriliyordu. Tuvaletini ise yine yattığı yere yapmak zorunda bırakılmıştı. Bir gün boyunca yemek vermedikleri bile oluyordu bazen.

Aylardır buradaydı sanki. Vücudu iflas etmeye başlamıştı. Birden kapı açıldı ve içeriye birisi girdi. İçeriye dolan güneş ışığı Zilan’ın gözlerini kamaştırdığı için içeriye girenin kim olduğunu göremedi. Zaten bütün hafızası silinmişti. Kim olduğunu bile bilmiyordu artık. İçeriye giren kişi belindeki kemeri çıkartarak Zilan’ın üzerine yürüdü ve kemeri vücudunun her yerine vurdu. Acımadan, hunharca…

Günlerce dayak yedi Zilan. Her dayaktan sonra yemeği geliyor ve yemekten sonra tekrar dayak atılıyordu. Cezalandırılan vahşi bir hayvan gibi içinde sıkıştırılmış bir yaratığı oynuyordu. Hem ölmesi, hem de ölmemesi için uğraşılıyordu. Günler geçmiyor, saatler ve dakikalar ilerlemiyordu.

Haftalar boyu Zilan bu şekilde dayak yedi. Yemeğini yedikten sonra dayak atılacağı aklına geliyor ve yediği yemeği de çıkarıyordu hemen. Gün ışığına ve insanlara, düzgün yemeklere hasret kalmıştı. Çürümüş ve sinek toplamış dışkılarının yanında kalmaktan kokuşmuştu. Konuşmayı bile unutmuştu artık. Tek bildiği bağırmak ve ağlamaktı. Kim bilir kaç gündür tek bir kelime bile konuşmamıştı. Belki de yıllardır.

Günler ilerledikçe gördüğü işkencenin şiddeti azalıyor, yemekler daha güzel geliyordu. Üzerini değiştirmedi için biraz temiz kıyafet ve yıkanması için su bile bırakılmıştı. Sona yaklaştığını biliyordu Zilan. İnfaz geliyordu. İnfaz anında bakımlı görünmesi gerekiyordu.

Daha Zilan uykudan kalkmadan iri yarı bir kadın kapıyı açıp içeriye girdi. Zilan’ı saçından yakaladığı gibi başka bir yere götürdü. Acı içinde olmasına rağmen Zilan ağlamıyor, bağırmıyordu. Kadın Zilan’ın üzerindekileri yırttı. Çırılçıplak kalmıştı yine. Tazyikli ve soğuk suyu açarak Zilan’a doğrulttu. Zilan hemen olduğu yere çökerek cenin pozisyonu aldı. Kadın kocanın içindeki deterjanlı suya fırçayı batırarak Zilan’a sürtmeye başladı. Dakikalarca.

Suyu kapattığında kadına baktı. İri yarı esmer, yüzü gözü kara bir peçe içinde, şalvarlı bir kadındı. Kadın Zilan’a yaklaştı. Kolundan tutarak ayağa kaldırdı ve üzerini giydirdi. Aynı kendisi gibi bir şalvar, siyah bir kazak ve bir peçe ile giyindi. Kadının itip kakmasıyla bir odaya gitti ve üzerinden kapı tekrar kilitlendi.

Odanın tavanındaki camdan güneş ışığı giriyordu. Odada bir yatak, lavabo ve bir klozet bulunuyordu. Çeşmeyi açtığında temiz su aktığını gördü. Battaniye yastık ve yatak temizdi. Odada masa ve bir ışık vardı. O sırada bir ses gelmeye başladı. Bir bant yayınıydı sanki. Daha önceden kaydedildiği belli oluyordu. “Kim olduğunu, nereden geldiğimi bilmiyorum. Amacım öldürmek ve yok etmek. Acı duymam. Kimseyi sevmedim, sevgi nedir bilmem…” diyerek uzayan bir bant kaydıydı.

Bu odada aylarca kaldı ve bant kaydı hiç susmadı. Uyurken, uyanıkken yemek yerken, tuvaletini yaparken, yıkanırken… Hiç susmadı. Sürekli devam etti. Artık işkence görmüyor, düzenli yemek yiyor, insanca davranılıyordu. Zaman geçtikçe kendini kaybediyor, anılarını siliyordu.  Artık kaydı ezberlemişti. Bazen çılgına dönüp etrafı yıksa, kaydı susturmak için bağırsa da kimse onunla ilgilenmiyordu. Birisi hemen gelip ortalığı düzenleyip gidiyordu. Kayıt ise hiç susmadan devam ediyordu.

Öğleden sonraydı. Güneş odanın tepesinden yenice ayrılmıştı. Zilan, odanın köşesinde oturmuş kaydı dinliyordu. Kayıt tekrar baştan başlamış, devam ediyordu. Birden kayıt sustu. Fakat Zilan’ın beyninde hala kayıt konuşmaya devam ediyordu. “Tık” diye bir ses duyuldu. Arkasından ayak sesleri… Sesleri dinledi. Seslerden iki kişi oldukları anlaşılıyordu. Sesler giderek odaya yakınlaşmaya başladı. Kapının arkasında birbirlerine fısıldadılar. Kapı açıldı ve esmer bir adam kapıda belirdi. Zilan’a bakıyordu.

 

 

Yorum Gönderin

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir