Çok Geç Diye Bir Zaman Yoktur

İşte size güzel bir anektod. Anlatan Robert Hawkins.

Okulun ilk  günü, ilk derste profesörümüz, önce kendini tanıttı, sonra;

“Bu yıl,  yepyeni bir öğrencimiz var. Çok ilginç biri, bakalım bulabilecek misiniz”  dedi.. Ayağa kalkıp etrafa bakmaya başlamıştım ki, yumuşak bir el omuzuma  dokundu.. Döndüm… Yüzü iyice kırışmış bir yaşlı hanımefendi, bana  gülümseyerek bakıyordu..

“Ben Rose” dedi..
“Benim adım Rose,  yakışıklı.. 87 yaşındayım. Madem tanıştık seni kucaklayabilir  miyim?.
“Güldüm.. “Tabii” dedim..
“Hadi sarıl bana..”
Öyle sımsıkı  sarıldı ki “Bu kadar genç ve masum yaşta üniversiteye niye geldin” diye şaka  yaptım..
Minik bir kahkaha ile yanıtladı:

“Buraya zengin bir koca  bulmaya geldim. Evlenip birkaç çocuk doğuracağım. Sonra emekli olup dünya  turuna çıkacağım..”

Dersten sonra kantine gidip, birer sütlü çikolata  içtik. Hemen arkadaş olmuştuk. Ertesi gün ve ertesi üç ay, sınıftan  hep birlikte çıktık ve hep kantinde lafladık..

Öyle akıllı ve öyle  deneyimliydi ki, onu dinlemekle, derslerden daha çok şey öğrendiğimi  hissediyordum. Sömestre boyunca Rose kampüsün gülü oldu. Nereye gitse etrafı  çevriliyor, çok çabuk arkadaş ediniyordu. iyi giyinmeyi seviyor, diğer  öğrencilerin ilgisini çekmeye bayılıyordu. Rose hayatını  yaşıyordu..

Hepimizden daha canlı, daha dolu yaşıyordu.. Sömestre  sonunda, Futbol balosuna davet ettik, Rose’u.. Konuşma yapması için..  Orada bize verdiği dersi unutmama imkan yok.. Konuşmasını  önceden hazırlamış ve bir yığın karta kocaman kocaman yazmıştı. Elinde bu  deste ile kürsüye yürürken, kartları elinden düşürdü. Konuşma darmadağın  olmuştu. şaşkın, biraz da utanmış mikrofona doğru eğildi..

“Ne kadar  beceriksizim, değil mi?.. Özür dilerim.. Buraya gelmeden önce heyecanım  yatışsın diye bir duble viski içtim. Sonucu görüyorsunuz.. Şimdi bu kartları  toplasam bile onları yeniden sıraya koymam mümkün değil..

Onun için en  iyisi ben size aklımda kalanları söyleyeyim, olur mu?…”

Biz  kahkahalarla gülerken, o bardaktan bir yudum su aldı ve konuşmasına  başladı:

“Yaşlandığımız için, evlenmekten, oynamaktan,  yaşamaktan vazgeçmeyiz.. Evlenmek, oynamak ve yaşamaktan vazgeçtiğimiz  için yaşlanırız.. Genç kalmanın mutlu olmanın ve başarıya ulaşmanın sadece  dört sırrı vardır.. Her gün gülmek ve yaşama katacak mizah bulmak.. Bir  rüyanız olmalı mutlak… Rüyalarınızı kaybettiniz  mi, ölürsünüz.

Etrafımızda dolaşan pek çok kişi aslında ölü ve  bundan kendilerinin bile haberi yok.. Yaşlanmakla, büyümek arasında çok  büyük bir fark vardır..

Eğer 19 yaşındaysanız ve hiçbir şey yapmadan,  hiçbir şey üretmeden Bir yıl sırtüstü yatarsanız, sadece bir yaş yaşlanır, 20  olursunuz..

Ben 87 yaşındayım ve ben de bir yıl hiçbir şey yapmadan, hiçbir  şey üretmeden sırtüstü yatarsam, 88 yaşımda olurum. Herkes bir yılda bir  yaş yaşlanır.

Bunun için özel bir yetenek ya da bilgiye ihtiyaç yoktur.  Oysa bir yaş daha büyümek için, mutlak bir şeyler yapmak, üretmek,  kendini geliştirecek fırsatları bulmak ve kullanmak gerekir.

Asla  pişman olmayın.. Biz yaşlılar, genelde yaptıklarımızdan  değil, yapmadıklarımızdan pişman oluruz çünkü..

Ölümden korkan  insanlar, pişman olanlardır.. Pişman olmaktan Korktukları için hiçbir şey  yapmayanlardır..”

Ders yılı sonunda Rose, yıllarca önce başlayıp, yaşam  mücadelesi Içinde ara vermek zorunda kaldığı üniversiteyi derece ile  bitirdi..

 

Mezuniyet töreninden bir hafta sonra, uykusunda, huzur  içinde öldü.

Cenaze törenine 2 binden fazla üniversite öğrencisi  katıldı.

“Yapabileceğimiz her şeyi yapmak için asla geç  olmayacağını” hepimize öğreten bu muhteşem kadının anısına layık bir  törendi bu.. Rose’un öğretisi aslında dünyanın bütün  üniversitelerinde zorunlu ders olmalıydı:

“Çok geç diye bir zaman  yoktur!..”

Similar Posts

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir