Unutkanlık neden olur?

                                                        Unutkanlık neden olur?

Unutkanlık genelde  yaşlılarda rastlansa da,daha genç yaşlarda da görülmektedir.Unutkanlık hastalığına demans denir.Alzheimer hastalığı, demansın en sık nedenidir.Unutkanlık,Alzheimer hastalığının habercisi olduğu kanısı yanlıştır.Psikiyatri uzmanı Dr.Meltem Baş unutkanlık ile ilgili şu bilgileri verdi:

Unutkanlık sebepleri farklı farklıdır.Günümüzde hızlı akan yaşam ve artan rollerimiz, kısa zamanda çok işler yapma gerekliliğini doğurdu.Böylece hem hatırlamamız gereken konuların fazlalığı hem de bu hızlı yaşamın sonucu olan stres ve yorgunluk hafızalarımızı zorluyor. Unutkanlık hepimizin günlük yaşamı içinde sık karşılaştığı bir yakınma haline geldi. Son yıllarda medyada yaygın olarak yer alan Alzheimer hastalığıyla ilgili bilgiler, unutkanlık yaşayan birçok kişinin kendisinden şüphelenmesine yol açıyor. Ama endişelenmeyin, yaşadığımız unutkanlıklarımızın büyük çoğunluğu normal sınırlardadır. Alzheimer hastalığının ortaya çıkışı ilerleyen yaşla yakından ilgilidir. 70 yaşın üstünde Alzheimer hastalığı görülme oranı yaklaşık % 10 dur, 85 yaş ve üstünde ise bu oran % 50 leri bulur.
Hafızamız “ kullan ya da at” mantığı ile çalışır. En çok kullandığımız bilgiler, en iyi hatırlanırken, kullanılmayan bilgiler zor hatırlanır ve bir süre sonra silinir, daha yeni ve faydalı bilgiler için yer açılır.
Bir işi yaparken dikkatimiz bu konuya odaklanmamışsa (başka bir şeyi düşünüyor olmak ya da hiç bir şey düşünmemek) beyin bilgiyi güvenilir şekilde kodlayamaz. Dalgınlık dediğimiz durum ortaya çıkar. ( gözlüğümü nereye koydum, arabanın anahtarı nerede gibi)
Bazen de yanlış hatırlarız. Keskin hafıza gerçeğin kusursuz kesiti değildir. Önyargılarımız nedeniyle algılarımız ve yaşantımız beyinde kodlanırken bazı yönleri filtrelenir.Bu durumda hatırlamakta sorun yaşamasak da hatırlana şeyin içeriği gerçeğinden farklı olabilir.
                     Ne tür unutkanlıklarınız normaldir?

Unuttuğunuz bir isim, kelime ya da yaşantıyı dakikalar sonra çok düşünerek ya da kendiliğinden hatırlamak normaldir.
Unuttuğunuz bir isim, kelime veya yeri, biri ya da bir şeyle bağlantılı olarak hatırlamak normaldir.
Takvim ve yazılmış notlar gibi hatırlatıcılar kullanarak hatırlayabilmek normaldir.
Bir bilgiyi unutup tekrar hatırladıktan sonra gerektiğinde daha kolay hatırlamak normal unutkanlıktır.
Aynı anda birçok şey yapmaya çalışırken unutkanlık yaşamak normaldir.
Stres altındayken unutkanlık ve diğer zihinsel zorlukları yaşamak normaldir.
Unutkanlığa, duygu ve davranış değişiklikleri, yer, zaman, kişi karışıklığı, algılama bozuklukları, basit günlük ihtiyaçlarını bile ( yıkanma, tıraş olma v.b) aksatma, her zaman yapılan işlerde beceriksizlik, olağan dışı tepkiler verme gibi yakınmalar eşlik ediyorsa; bir uzmanın değerlendirmesini almak doğru olur.

Yerli otomobil ne zaman çıkacak?

Yerli otomobil ne zaman çıkacak?

Yerli otomobil Türkiye’de bu gidişle daha çok uzun zaman sonra çıkacaktır.Türkiye’nin ilk yerli otomobili Devrim‘in yakıt koymayı unutmadan dolayı iptal oluşu hikayesi insanlara hiç inandırıcı gelmiyor.Düşünün Devrim adında yeni bir araba yaptınız,araba çalışmadı;yakıtına bakmaz mısınız?Zaten yakıtı doldurup önce deneriz.Türkiye’deki bazı güçler ,türkiye^nin gelişmesine köstek olmaktadır.Kapital dergisinin 2008 çıkışlı yazısında bu gerçekler şöyle anlatılmaktadır:

Yıl 1961. Yer Ankara… Birinci Otomotiv Sanayi Kongresi yapılmaktaydı. Kongre’ye katılanlar arasında işadamları, bürokratlar, mühendisler, gazeteciler vardı. Kongre’nin öncülüğünü yapan isimse daha sonra Türkiye’nin siyasi hayatına damgasını vuracak olan Prof. Dr. Necmettin Erbakan’dı.

Erbakan,1956 yılında daha 30 yaşında iken Gümüş Motor Fabrikasını kurarak Türkiye’nin ilk büyük sanayi hamlesini gerçekleştirmiş, yine 1960 yılında Ankara’da yapılan Sanayi Kongresi’nde ilk kez “Türkiye’nin kendi otomobilini üretebileceği” fikrini ortaya atmıştı. 1961 yılındaki Otomotiv Kongresi bu çabaların bir sonucu toplanmıştı. Kongre salonu oldukça kalabalık ve heyecanlıydı. Salonda Türkiye’nin kendi otomobilini üretebileceğinin inancı ile heyecanlanan mühendislerin yanı sıra, yerli otomobil fikrine karşı çıkan işbirlikçi Masonlar da bulunmaktaydı.

Bunlardan biri de, Bernar Nahum’dur. Bernar Nahum, Lozan gizli danışmanlarından olan ve Türkiye’nin adım adım İslam’dan uzaklaştırılmasını, her yönden zayıflatılıp parçalanmasını amaçlayan Siyonist Yahudi planın fikir babası Haham Hayim Nahum takımındandı.

Bernar Nahum, Koç Otomotiv Grubu’nun temsilcisi olarak toplantıdaydı.

Parantez açalım: Vehbi Koç ile Bernar Nahum 1944 yılında tanışmış, bu tanışma Koç Grubu için tarihi bir dönüm noktası olmuş, . Grup hızla büyümeye ve küresel bir şirket olmaya başlamıştı. Koç ile Nahum ortaklaşa Otokoç’u kurmuş ve başına da Nahum atanmıştı. Bir iddiaya göre Bernar Nahum, Lozan anlaşmasının mimarı meşhur Hayim Nahum’un oğlu olmaktaydı. Bir iddiaya göre de Koç grubu’na ait, BEKO’nun BE’si Bernar’dan, KO’su Koç’tan alınmaydı.

Gelelim ayakkabılı eyleme:

Bernar Nahum, Birinci Otomotiv Kongresi’nde konuşurken salondaki hava giderek elektriklenmeye başlamıştı. Çünkü Otokoç’un ortağı ve yöneticisi Nahum, salondaki heyecanın aksine otomotiv sanayinin zorluklarından bahsetmekte ve yerli otomobil fikrine karşı çıkmaktaydı.

O sırada ön sıralarda oturan genç bir mühendis, bir kürsüde konuşan Bernar Nahum’a, bir de ayakkabılarına bakmaktaydı. Makina Kimya Endüstrisi’nde (MKE) çalışan Erbakan’ın Millici ekibinden olduğu anlaşılan mühendisin ayağında kurumun yeni dağıttığı postallardan vardı. Nahum konuşmasına devam ederken ön sıradaki genç ise, postalının bağcıklarını çözmeye çalışmaktaydı. Çünkü öfkesi iyice kabarmıştı.

Nahum; “Bursa’da şeftali üretmek otomotiv üretmekten hem daha kolay hem daha kazançlıdır” dediği anda da ortalık karışmıştı. Nahum’un “otomotiv yerine şeftali üretmeyi” önermesine dayanamayan genç mühendis ayağından çıkardığı postalı kürsüye fırlatmıştı.

Postal, Nahum’un alnına çarparken, MKE’li vatansever: “Bize otomobili siz ürettirmiyorsunuz, sizler bizi batıya mahkûm ve mecbur ediyorsunuz” diye bağırmaktaydı. Ve bu genç mühendis te Erbakan gibi, milli ve yerli kalkınma sevdalısıydı.

Herkes unutmuş olsa da işte bu olay ilk ayakkabılı protestoeylemi olarak tarihe geçmiş bulunmaktadır.

Artık yazmak zorundayız. Her şeye rağmen Türkiye’nin ilk yerli otomobili “Devrim“i yapma fikri bu kongre’nin sonucunda ortaya çıkmıştır. Yapılmıştır da… Ama biliyorsunuz benzin koymayı unuttukları() için yürümemiş ve öylece kalmıştır.

devrim arabası resmi    devrim arabası

Oysa, Erbakan ilk yerli otomobil fikrini 50 yıl önce ortaya attığında, ne Kore’nin Hyundai’ı, Ne İran’ın Samand’ı, ne Hindistan’ın Tata’sı, ne Çin’in Cherry’si vardı. Ne kadar acıdır ki, şimdi sokaklarımız Hyundai, Tata, Cherry ile dolup taşmaktadır.

Son bir not: Türkiye’ye “Otomobil yerine şeftali üretilmesini” öneren Bernar Nahum hakkında bakın Rahmi Koç yıllar sonra ne buyurmuşlardı:

“Koç’un otomotiv sanayi işine girmesini, büyümesini ve kâr etmesini sağlayan Mösyö Bernar’dır. Vehbi Bey’in büyük itimadını kazanmış biriydi ve Vehbi Bey, o ne derse kabul ederdi. Bernar Nahum eldeki paranın daima otomotiv işine yatırılmasını istemiştir.”

| Capital Dergisi-2008

Yumruk sıkmak ne işe yarar?

                         Yumruk sıkmak ne işe yarar?

Yumruk sıkmak genelde sinirlenme ifadesidir.Yumruklarımızı sıkmamızın sadece dövüşte işe yaradığını sanıyorsanız;yanılıyorsunuz.Hatta sağ ve sol yumruğumuzu sıkmanın bile ayrı fonksiyona sebep veriyor,Amerikalı psikologlar, sağ yumruğun 90 saniye süreyle sıkılmasının hafıza oluşumuna yardımcı olduğunu, aynı işlemin sol yumrukta yapılmasının ise hatırlamayı kolaylaştırdığını açıkladı.

Bu araştırma Plos One dergisinde yayımlandı.İnsanların yumruk sıkma yolu ile  beynimizin hafızasının güçlendirilebileceğini gösterdi.

50 yetişkin ile yapılan deneyde, kişilerin bu yolla uzun bir kelime listesini hatırlamaya çalışırken daha iyi performans sergilediği görüldü.

Araştırmacılar, yumruk sıkmanın beyinde hafıza ile ilgili bazı özel bölgeleri harekete geçirdiğine inanıyor.

New Jersey’deki Montclair Üniversitesi’nden Ruth Propper’a göre bu araştırma, bazı basit vücut hareketlerinin beynin işleyişini geçici olarak değiştirip hafızayı geliştirebileceğini gösterdi.

Dr. Propper BBC’ye yaptığı açıklamada, “Bir şey öğrenmeden hemen önce sağ yumruğun, hatırlamaya çalışırken de sol yumruğun sıkılması hafızayı geliştiriyor” dedi.

Daha önceki araştırmalarda, sağ yumruğun sıkılması ile beynin sol yarısının, sol elin sıkılması ile de sağ yarısının harekete geçtiği gözlenmişti.

Bu eylemin duygularla bağlantısı kurulmuş, örneğin sağ yumruğun mutluluk ve öfke ile, sol yumruğun ise üzüntü ve endişe ile bağlantısına dikkat çekilmişti.

Hafıza ile ilgili süreçlerde beynin iki yarısının da kullanıldığı, sol yarısının hafıza kaydında, sağ yarısının ise hatırlamada etkili olduğu düşünülüyor.

Yapılacak yeni araştırmalarla yumruk sıkmanın sözel ya da uzamsal, kelimelerin yanı sıraresim ve yerlerin de hatırlanması ile ilgili diğer zihinsel işlevleri de etkileyip etkilemediği incelenecek.

Ancak araştırma sonuçlarını kesin bir dille ifade etmek için daha fazla konu üzerinde dahafazla çalışma yürütülmesi gerektiği belirtiliyor.

Londra Üniversitesi Bilişsel Sinirbilim Enstitüsü’nden Profesör Neil Burgess, hafıza üzerindekiözel etkinin kesin olarak belirtilmesi için daha geniş bir araştırma gerektiğini, örneğin taram yoluyla beynin sol ve sağ yarısına kan akışının incelenmesi gerektiğini ifade etti.

Kaynak: BBC Türkçe

En iyi dosya indirme programları

İnternetten dosyalar indirirken herkes farklı dosya indirme programları  kulllanmaktadır.Genelde her program,en iyi dosya indirme programı benim der.Ama en iyisini kullanmayı herkes ister.En iyi dosya indirme programlarını birlikte inceleyelim.Sosyalmedya.co sitesinden derlediğimiz işte en iyi dosya indirme programları:

Gerek kullanım kolaylığı gerekse farklı ortamlardan dosya indirme becerilerine sahip olması nedeniyle arşiv meraklılarının en çok tercih ettiği programların başında Internet Download Manager (IDM) geliyor. İnternet tarayıcılarıyla entegre bir şekilde çalışan IDM, bir video ya da şarkı indirmek istediğinizde hemen imdadınıza yetişiyor.

Grabber özelliği ile tek sayfadaki tüm içeriğin yanı sıra web sitelerinde yer alan tüm içerikleri tek bir seçenek ile tamamıyla indirebilen IDM, Türkçe dil desteğiyle de birçok kullanıcının ihtiyaçlarını kolaylıkla karşılayabilen bir program. Ancak amacınız iyi bir dosya indirme yöneticisine sahip olmaksa, tek seçeneğiniz Internet Download Manager değil. En az IDM kadar işinize yarayacak alternatif dosya indirme yazılımlarını yazımızda bulabilirsiniz.

                                       JDownloader

Tüm işletim sistemlerine uyumlu bir dosya indirme yöneticisi olan JDownloader, Türkçe dil desteği ile öne çıkan programlardan biri. Java altyapısını kullanan program ile Rapidshare gibi popüler dosya barındırma ve indirme servislerinin tamamından kolayca dosya indirebiliyorsunuz.

Dosya indirme hızını da artıran JDownloader, çoklu dosya indirme, captcha resim doğrulama tanıması, otomatik olarak sıkıştırılmış dosya açma gibi özellikleriyle öne çıkıyor.

jdownloader resmi

                          Free Download Manager

Açık kaynak yazılımlardan biri olan Free Download Manager ile dosya indirme işlemlerini gerçekleştirmek oldukça kolay. Ücretsiz bir program olan Free Download Manager, basit arayüzü ile hızlı ve kolay bir kullanım sunuyor. Hızlandırma özelliği, site yöneticisi, site kaşifi ve takvimsel araçları gibi yetenekleriyle dikkat çeken FDM’yi yarıda kalan indirme işlemini devam ettirme, karşıya dosya yükleme, flash video indirme gibi işlerinizde kullanabilirsiniz.

free download manager

                                    Orbit Downloader

Yeni nesil dosya indirme yöneticilerinden Orbit Downloader kullanıcıları memnun edecek birçok özelliği bünyesinde barındırıyor. Tek bir tuşla gezdiğiniz internet sitesindeki video ve müzikleri indirebildiğiniz program, kendine özel teknolojisi ile indirme hızınızı %500′e kadar artırabiliyor.

İnternet tarayıcılarıyla da entegre olarak çalışabilen programın dosya indirme duraklatma ve devam etme, uzak sunucudan dosya indirme, ayarlanabilir proxy sunucu desteği, video ve müzik indirme gibi özellikleri bulunuyor.

orbit resmi

                                        FlashGet

Uzun yıllardır en çok kullanılan dosya indirme programları arasında yer alan FlashGet, halen bu alana tercih edilebilecek alternatiflerden biri olarak listelerdeki yerini koruyor. Sürekli geliştirilen indirme yöneticisi ve özellikleriyle kullanıcıların beğenisini toplayan FlashGet, indirme işlemini istediğiniz zaman duraklatarak daha sonra kaldığınız yerden devam etmenize olanak tanıyor.

Dosyaları parçalara bölerek indirme hızını maksimum değerlere çıkaran FlashGet, rakipleri gibi popüler internet tarayıcılarıyla entegre bir biçimde çalışabiliyor.

flashget resmi

                                  Internet Download Accelerator

Eğer aradığınız sorunsuz çalışan ve indirmelerinizi kolayca gerçekleştirebileceğiniz bir programsa ücretsiz olarak sunulan Internet Download Accelerator’ı (IDA) denemenizde fayda var. Diğer dosya indirme yöneticileri gibi parçalara bölerek daha hızlı dosya indirmeyi sağlayan IDA, işlem sırasında oluşabilecek sorunları da engelleyebiliyor. IDA ile Youtube, Dailymotion gibi popüler video sitelerinden basit bir şekilde video indirebiliyorsunuz.

Internet-Download-Accelerator resmi

En pahalı laptop ne kadar?

Hiç merak ettiniz mi? En pahalı laptop ne kadar?Bir milyon dolarlık laptop Vertu tarafından üretildi.
Elektronik ürünlerin pahalı versiyonları hakkında konuşmayı çok seviyoruz. Bugün Vertu diye bir marka varsa ve sosyete içerisinde bu marka popüler olduysa bu şöhretini çok konuşulmasına borçlu. Luvaglio isimli lüks ürünler üreten şirket de benzer bir strateji üzerinden giderek astronomik fiyatlı bir laptop piyasaya sürüyor.

Bir milyon dolar fiyat biçilen laptop 17 inç LED ekrana ve 128 GB depo alanına sahip. Ancak dizüstü bilgisayarı bu kadar pahalı yapan unsur tabi ki donanım özellikleri değil. Özel tasarım kasaya sahip olan cihaz elmas tuşlara sahip. Bunun yanında laptopun tamamı pahalı materyallerden üretilmiş.

Mashable‘da yer bulan haberde henüz bir markaya sahip olmayan laptopun tamamen kişisel tercihlere göre üretileceği belirtiliyor. Kullanılacak pahalı taşların cinsini belirleyebilen müşteriler tasarım sürecine de müdahale edebilecekler.

en pahalı laptop

Bir milyon dolarlık laptopu kim alır diye düşünüyorsanız malesef yanılıyorsunuz. Vertu ve diğer lüks ürünler gibi zenginliklerini doya doya yaşamak isteyen Rus ve Arap milyarderler mutlaka bu cihazın da peşine düşecektir.

Son olarak Vertu Android işletim sistemli ilk modeli olan Vertu TI‘ı piyasaya sürmüştü. Donanım olarak oldukça zayıf olan cihaz 10 bin dolar etiketle raflardaki yerini almıştı.
Kaynak:sosyalmedya.co

Alexander Graham Bell’in 128 yıllık ses kaydı

Alexander Graham Bell’in 128 yıllık ses kaydı bulundu.Alexander Graham Bell‘in 128 yıl önceki ses kaydına ulaşıldı.91 yıl önce hayatını kaybeden telefonun icadını bulan Graham Bell ses kaydında”Sesimi duy, Alexander Graham Bell”diye sesleniyor.

Telefonunun icadının yanısıra,ses teknolojileri üzerine de çok farklı ve gelişmiş çalışmalar yapmıştır.Graham Bell balmumu, folyo, plastik ve metal kartlar üzerine ses kaydı çalışmaları yapmıştır. Graham Bell’in bu ses kayıtları defişre edilememiştir,

Bu ses kaydı 128 yıl öncesine aittir.

Bu kayıtlarAmerikan Tarihi Milli Müzesi’nde bulunmaktadır. Graham Bell’in bu kayıtları o dönemde neyle ve nasıl çalındığına dair bir bilgi yoktur.Fakat biliadamları 3D görümtüleme teknolojisi yardımı ile ses kaydı yapılan bu farklı meteryalleri sanal ortamda çözdü.

128 yıl öncesine ait olan bu kayıtların büyük bir bölümü bozulmuş durumdadır.Ama Graham Bell’in ”Hear my voice, Alexander Graham Bell” sözleri çok net duyulabilinmektedir.İşte Alexander Graham Bell’in 128 yıllık ses kaydı youtube videosu:

Pkk ne zaman çekilecek?

Pkk ne zaman çekilecek? sorusunun cevabı Kandil’den basın açıklaması ile duyuruldu.Pkk’nın gerçek niyetleri yavaş yavaş belirmeye başladı.Aralarında yabacı basın mensuplarının da bulunduğu çok sayıda gazeteci Erbil’den karayoluyla Kandil Dağı yakınlarındaki Kandil beldesinde.Kandil’den ilk açıklama geldi. PKK, Mayıs’ın ilk haftasında çekileceğini açıkladı.

Geri çekilmeye ilişkin basın toplantısını izlemek üzere 50’den fazla gazeteci Kandil’e gitti. Şu an açıklama yapılıyor.

Murat Karayılan, Zeki Şengali, Hacer Zagros basın açıklamasını gerçekleştiren isimler

İlk olarak Murat Karayılan, Öcalan’ın Time dergisi tarafından en etkili 100 kişi arasında gösteridiği için Öcalan’ın tanıtım yazısını yazan Sinn Fein ve Garry Adams’a teşekkür etti.

          “GERİ ÇEKİLME SÜRECİ BAŞLADI”

Murat Karayılan, geri çekilme sürecinin başladığını açıkladı.

                     PKK 8 MAYIS’TA ÇEKİLECEK

Terör örgütü PKK 8Mayıs’ta (Mayıs’ın ilk haftası) çekilmenin başlayacağını açıkladı. PKK kademeli olarak disiplinli bir şekilde Kuzey Irak’a çekilecek! Karayılan, geri çekilme sürecinde Öcalan’la doğrudan iletişim şartlarının oluşturulması gerektiğini açıkladı. 

                      SİLAHLARI GÖMMEK YOK

Karayılan, PKK’nın silahlarıyla beraber çekileceğini de açıkladı. 

                     GERİ ÇEKİLME SÜRECİNDE İZLENECEK YOL

Sürecin kesintiye uğramaması için temel olan bazı hususlar 6 madde halinde açıklandı. Pkk ne istiyor? işte detaylar:

1- PKK’lılar hiçbir çatışmaya mahal vermeyecek şekilde, kendi inisiyatifiyle, öteden beri kullandığı güzergâhları kullanarak, bir örgütlülük ve disiplin içinde geri çekilme işlemini pratikleştirecektir.

2- Devam eden hazırlıklar temelinde geri çekilme, 8 Mayıs 2013 tarihinde başlayacaktır. Geri çekilme, kademeli gruplar halinde planlanmış olup, PKK’lıların hareket tarzı, gizliliği ve disiplini temelinde mümkün olan en kısa sürede tamamlanması hedeflenecektir.

3- Geri çekilmede PKK’lıların gelip üsleneceği yer Kuzey Irak’tır.

4- Geri çekilme esnasında Türk ordu güçlerinin de aynı duyarlılık ve ciddiyetle hareket etmesi bir zorunluluktur. Geri çekilen PKK’lılara yönelik herhangi bir saldırı, operasyon, bombardıman olması halinde geri çekilme derhal durdurulacak ve meşru savunma temelinde güçlerimiz misilleme hakkını kullanacaklardır.

5- PKK’lılar çekilirken, Türk devlet güçlerinin de buna paralel olarak, herhangi bir askeri aktivite ve çatışmaya neden olabilecek tahriklerde bulunmaması ve fırsatçı yaklaşımlara yer vermemesi gerekmektedir. Bununla birlikte, geri çekilme sürecinin sağlıklı ve başarılı olabilmesi için, daha önce Abdullah Öcalan’ın mektuplarla ifade ettiği ve devletin de bilgisi dahilinde olan hususlara dikkat edilmesi önemli olacaktır.

6- Bağımsız heyetlerce sürecin izlenmesi, her iki taraftan da engel olabilecek hatalı yanları tespit etmesi, sürecin sağlıklı gelişmesine imkan sunacaktır.

                     ÇEKİLME SÜRECİ 3 AŞAMADAN OLUŞACAK

Karayılan “Uygulanmakta olan ateşkes ve PKK’lıların başarılı bir biçimde geri çekilmesiyle birlikte birinci aşama sona erecek ve ikinci aşama başlamış olacaktır.” dedi.

İkinci aşama, sorunun kalıcı çözümü için, daha çok devletin ve hükümetin yükümlülüklerini yerine getireceği aşama olarak belirtildi.

                            YENİ ANAYASA VURGUSU

Bu süreçte atılacak bazı adımlarsa şu şekilde açıklandı:

“Anayasal çözüm çerçevesinde yapılacak reformlarla Türkiye’nin gerçek anlamda demokratikleştirilmesi ve Kürt sorununun çözüme kavuşturulmasının koşulları doğmuş olacaktır. Koruculuk, özel tim, vb. tüm özel savaş yapılarının devre dışı edilmesi ve demokratik sivil toplum zihniyetine uygun bir ortamın oluşturulması gereklidir. Özellikle Türkiye’nin demokratikleşmesini sağlayacak, Kürt halkının inkarını sona erdirecek, varlığını ve özgürlüğünü kabul edecek, tüm kimliklerin, inançların ve mezheplerin hak ve özgürlüklerini garanti altına alacak, eşitliğini sağlayacak olan yeni demokratik bir anayasanın yapılması hayatidir.”

                               NORMALLEŞME SÜRECİ

Normalleşme süreci olarak altı çizilen üçüncü aşama ise şöyle formüle edildi:

“Bu görevin gerçekleşmesiyle birlikte, üçüncü aşama olan ‘normalleşme süreci’ başlamış olacaktır. Normalleşme süreci, barışın kalıcılaşması, toplumsal uzlaşma, eşitlikler sürecidir.”

                       YENİ BİR DÖNEMİN BAŞLAMASIDIR

Çatışmaların sona erdirilmesi, sorunların silahla değil siyaset ve diyalogla çözümden yana olduklarını söyleyen Karayılan şunları söyledi:

“Abdullah Öcalan’ın çağrısıyla başlattığımız bu süreç, sadece Türkiye’deki Kürt sorununun çözümü değil, tüm parçalarda Kürt sorununun çözümü ve Ortadoğu’daki çatışma sürecinin sona erdirilerek, bütün sorunların silahla değil, siyaset ve diyalogla çözümüne yol açabilecek yeni bir dönemin başlatılmasıdır. Gelinen aşamada bölge halkları çatışmalardan yorgun düşmüş, eşitlik ve kardeşlik temelinde sorunların çözümü bir aciliyet haline gelmiş bulunmaktadır. Ortadoğu ve Orta Asya halkları, çatışmalara son verecek barışçıl yeni bir sürece ekmek ve su kadar ihtiyaç hissetmektedir.”

“Geliştirdiğimiz bu süreç, Kürt sorununun çözümü temelinde Ortadoğu bölgesinde barış içinde bir arada yaşama, özgürlük, demokrasi ve istikrarın geliştirilmesinde önemli bir adım durumundadır” diyen Karayılan; Ortadoğu’daki politikalarında bir değişikliğin olmayacağını söyleyerek sözlerini şöyle sürdürdü:
“Bu adımla birlikte mevcut durumda Ortadoğu’da var olan denge ve çatışma sürecine ilişkin politikamızda herhangi bir değişiklik söz konusu değildir. Ortadoğu’ya dönük politikamız, mevcut çatışmalara taraf olmayan ‘üçüncü çizgi’ dediğimiz halkların kardeşlik, demokrasi ve özgürlük çizgisidir. Yeni dönemde de bu çizgiyi sürdürmeye devam edecektir.”

                            “ULUSLARARASI GÜÇLERE DESTEK ÇAĞRISI”

Karayılan sözlerini şöyle sürdürdü:

”Kürt sorunu sadece bölgesel bir sorun değil, aynı zamanda uluslararası bir sorundur. Kürt halkının soykırım, katliam ve ağır trajediler yaşamasına yol açan Kürt inkar siyasetinin geliştirilmesinde uluslararası güçlerin de önemli oranda rolü olmuştur. Bugün bu haksızlığın giderilmesinde ve sorunun çözülmesinde de bu uluslararası güçlere önemli roller düşmektedir. Bu açıdan başta ABD, AB ve Rusya olmak üzere tüm uluslararası güçleri Kürt sorununun çözümüne dönük başlattığımız bu hamlenin başarısı için destek sunmaya çağırıyoruz.”

Murat Karayılan toplantıyı şu sözlerle bitirdi:

“Özgürlüğe, demokrasiye ve eşitlik hukukuna dayalı, kardeşliğe ve barışa inanan, emek veren, mücadele eden, dostluğunu ve katkısını esirgemeyen herkesi yürekten selamlıyor, saygılarımızı sunuyoruz.”

                                       TOPLANTIDAN NOTLAR

                           BASIN TOPLANTISI NEDEN GECİKTİ

Gecikmeyle ilgili bir iddia ortaya atıldı. İddiaya göre açıklama, bölgede keşif uçuşu yapıldığı için gecikti.

***

              ANADOLU AJANSI DA KANDİL’DE

Kandil’deki basın toplantısı için 100’ün üzerinde gazetecinin BDP Erbil Temsilciliği’ne isim bildirdiği öğrenildi. Başvuranlar arasında Türkiye’de yayın yapan basın kuruluşlarının yanı sıra; çok sayıda ülkeye servis yapan BBC, Reuters, El Cezire, AP gibi ajans ve televizyonlar da yer alıyor.

Öte yandan Türkiye’nin resmi ajansı Anadolu Ajansı da ilk defa PKK’nın bir etkinliğini izleyecek.

***

                       GAZETECİLER KANDİL’DE

Gazetecilerin isimlerini ve hangi kuruluşta görev yapıklarına ilişkin bilgileri alan örgüt mensupları, canlı yayın araçlarının girişine izin vermeyerek, geri gönderdi.

Kandil Belediyesi önünde bekletilen gazetecilerin, basın toplantısının düzenleneceği yere götürüleceği bildirildi.

                 CEP TELEFONU YASAĞI

Öte yandan terör örgütü PKK üyeleri, basın mensuplarına uyacakları kurallarla ilgili bilgi verdi.

Bölgeye konvoy halinde gidileceği, cep telefonlarının alınmayacağı, basın toplantısı saatinin daha sonra açıklanacağı ifade edildi.

                  NUÇE TV CANLI YAYIN YAPACAK

Karayılan’ın tarihi geri çekilme çağrısını PKK’ya yakınlığıyla bilinen Nuçe TV canlı yayınlayacak. Bu kanal dışında canlı yayına izin verilmeyeceği açıklandı.

                          GAZETECİLERE TAVUK PİLAV

Gazetecilere verilen yemekte tavuk, pilav, salata ve meşrubat yer aldı.

Burada gazetecilere verilecek öğle yemeğinden sonra Kandil’in başka bir bölgesinde Murat Karayılan silahlı PKK’lıların Türkiye’den çekilmesiyle ilgili detaylı bir açıklama yapacak. Karayılan gazetecilerin sorularını da yanıtlayacak.

Kaynak:http://www.haber7.com/guncel/haber/1018334-karayilan-pkknin-cekilecegi-tarihi-acikladi

Pkk’nın çekilme kararı yorumları

Pkk’nın Türkiye’den çekilmesinin ardından çeşitli yorumlar yapıldı.Uzmanlar ve siyasi parti temsilcileri PKK’nın Kandil’den yaptığı çekilme açıklamasını yorumladı.
                        AK PARTİ

AK Parti Grup Başkanvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, PKK’nın çekilme kararıyla ilgili, “Bundan sonra silahların değil dost ellerin birbirini tutması konuşulacaktır” dedi.

Meclis’te gazetecilerin, PKK’nın çekilme kararıyla ilgili değerlendirmesini sorması üzerine Bahçekapılı, şunları söyledi:

“Çözüm sürecinin içindeyiz. Hassas bir dönemdeyiz. Herkesin konuşmasına, ağzından çıkan her kelimeye dikkat etmesi gerekir. Çekilme de oluyorsa buna sevinmekten başka bir şey gelmez elimizden. Bundan sonra silahların değil dost ellerin birbirini tutması konuşulacaktır.”

                                    CHP 

CHP Genel Başkan Yardımcısı Faruk Loğoğlu ise Karayılan’ın açıklamasını “Kimin haddine üç aşamalı yol planı çizmek. Demek ki Başbakan’la anlaşmaya varılmıştır. PKK’nın silahları teslim edeceğini beyan etmesi vazgeçilmez bir şarttır” sözleriyle yorumladı.

CHP Grup Başkanvekili Muharrem İnce, Öcalan’ın ve Karayılan’ın yol haritasının belli olduğunu ancak Başbakan’ın, hükümetin yol haritasının belli olmadığını; Başbakan’ın hükümetin ne istediğini bilmediğini söyledi. İnce, “Hükümet PKK’yı öyle bir noktaya getirdi ki, bu devletle ön devlet görüşmesi oldu, o konuma soktular” dedi. Çekilme, yeni bir anayasa ve silahların bırakılması olarak üç aşamalı bir süreçten söz eden Karayılan’ın anayasa talebine İnce, “Silahların gölgesinde anayasayı, yasaları değiştirmezseniz gelirim ha, diyerek tehdit ediyor” yorumunu yaptı.

                                         MHP

MHP’den ilk tepki Genel Başkan Yardımcısı Bal’dan geldi. Bal, Kandil’de yapılan açıklamanın bütün medyanın dikkatini çekecek şekilde planlandığını; terör örgütüne itibar kazandırılarak Türk devletinin geleceğinin ciddi şekilde tehlikeye atıldığını vurguladı. AKP’nin bu tavrıyla Türk devletini terör örgütünün tehdit ve şartlarına mahkum hale getirdiğini savunan Bal, PKK çekilmeden önce Türk Silahlı Kuvvetleri’nin silahlı unsurlarının Güneydoğu Anadolu Bölgesinden çekildiğini ifade etti. İkinci olarak silahlı kuvvetlerin Türkiye’nin varlığını ve bekasını koruyabilme iradesinin ortadan kaldırılarak, terör örgütünün meşrulaştırıldığını kaydeden Bal, “Üçüncü olarak da terör örgütü Türkiye’ye şart koşma mertebesine yükseltilmiştir” dedi.

MHP Grup Başkanvekili Oktay Vural, Karayılan’ın açıklamasını sert sözlerle eleştirerek “Silah bırakmak yok, Oslo ve İmralı’da hazırlanan darbe planı PKK’nın silahıyla meşrulaştırılmıştır” dedi.

 

                     Prof. Dr. İlter Turan – İstanbul Bilgi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Profesörü:

Zaten daha önce de teşkilatın silahıyla birlikte çekilmek isteyeceği tahmin ediliyordu. Hükümet farklı bir talep ortaya koymasına rağmen, onlar da ifade etmişlerdi. Bunu anlamak lazım çünkü ortada sonuçlanmış bir süreç yok ve bu güç sadece Türkiye’yi hedef almıyor. PKK’ya bağlı PYD ve PJAK var. Bu bölgelerde anlaşmazlıklar ve buna bağlı çatışmalar olabilir.

              Murat Yetkin – Hurriyet Daily News Genel Yayın Yönetmeni

İstenince oluyormuş. PKK’nın 8 Mayıs’tan itibaren militanlarını Türkiye sınırları dışına çekeceğini açıklaması, yüz yıllık tarihi olan Kürt sorunu ve ona bağlı şiddet sorununda tarihi bir dönemeçtir. Başbakan Tayyip Erdoğan’ın İmralı’da mahpus durumdaki Abdullah Öcalan ile yeniden görüşmelere başlanması üzerine talimat vermesi üzerinden yalnızca altı ay geçmişken işlerin bu aşamaya gelmesi, geleceğe ilişkin umutları artıran bir gelişme sayılmalı.

Bu kararın Ankara’da MGK toplantısı sürerken açıklanmış olması önemli ayrıntıdır. PKK’nın fiili lideri Murat Karayılan’ın açıkladığı çekilme kararı, Öcalan’ın örgüt üzerinde hala birinci derecede etkili olduğunu da gösteriyor. Bu etki, belki hükümetin atacağı yeni adımlarla birlikte PKK’nın Öcalan’ın 21 Mart Nevruz mesajında söylediği üzere silahlı, şiddete dayalı yöntemleri terk etmesi aşamasına gelmesinde de faydalı olacak gibi görünüyor.

Çekilme işlemi büyük sorun yaşanmadan atlatılabilirse, bundan sonraki adımların atılmasını da hızlandırabilir; buna hükümetin ve Meclis’in atacağı adımlar dahildir. Çekilme aşamasının tamamlanması, hükümetin Meclis’te daha güvenli pozisyon almasına ve özellikle ana muhalefet CHP’nin de sürece katılmasına zemin ve imkan verebilir. Böylelikle yeni Anayasa yazımında daha geniş görüş birliği ile, daha cesur ve güvenli adımlar atılabilir.

Tekrar söylemek lazım ki, istenince oluyormuş.

         Deniz Zeyrek – Radikal Gazetesi Ankara Temsilcisi:

Karayılan’ın yaptığı açıklamanın çerçevesi Öcalan’ın 21 Mart’taki açıklamasının sınırları içinde kalmış. Kandil, Öcalan’ın ortaya koyduğu perspektife herhangi bir talep ya da koşul eklememiş. 90 gündür çatışmalar nasıl kesilmişse bundan sonraki 90 günde de çatışmasız bir ortam olması ve PKK’nın tamamen çekilmesi aşaması somutlaşmış. Çözüm süreci açısından bir eşik geçildi ve ilk adım atılmış oldu.

Kaynak:http://www.haber7.com/ic-politika/haber/1018636-kandilin-aciklamasi-ne-anlama-geliyor

Zeytinyağlı yiyemem aman hikayesi

ABD çıkarları için dünya üzerinde çeşitli oyunlar oynadığını sağır sultan bilir.Zeytinyağı en sağlıklı yağlardan biridir.ABD kendi çıkarı için Türkiye’de zeytinyağı yerine mısırözü yağını kullanmaya teşvik etmiştir.Zeytinyağlı yiyemem diye bir türkü yaptırıp en popüler türküler arasına sokmuştur.Zeytinyağlı yiyemem türküsünün sözleri şöyledir:

Zeytinyağlı yiyemem aman, basma da fistan giyemem aman, Senin gibi cahile, ben efendim diyemem aman.

Kaldım duman içi dağlarda, sevgili yârim nerelerde.

Kara üzüm asması, yeşil olur yazması, Ben yârimden ayrılmam, kara yazı yazması,

Asmadan üzüm aldım, sapını uzun aldım, Verin benim yârimi, annemden izin aldım.

zeytin

Marshall Planı 2. Dünya Savaşı sonrasında 1947 yılında önerilen ve 1948-1951 yılları arasında yürürlüğe konan ABD kaynaklı bir ekonomik yardım paketidir.

Aralarında Türkiye’nin de bulunduğu 16 ülke, bu plan uyarınca ABD’den ekonomik kalkınma yardımı almıştır. ABD geçmişten beri dünyanın en büyük mısır üretici ülkesidir.

ABD birikmiş olan mısır dağlarını eritmenin bir yolu olarak mısırözü yağı ihracaatını keşfetmiştir.
Marshal yardımının koşullarından biri Türkiye’nin ABD’den mısırözü yağı almasıdır .
Yine aynı dönemde yüz binlerce zeytin ağacı sökülerek bir katliam yapılır.
Kalan zeytin ağaçlarından elde edilen zeytinyağının büyük bölümü ABD tarafından Dolar karşılığı alınır ve mısırözü yağı TL karşılığı satılır.

Buna koşul olarak Türkiye’de ilk margarin fabrikası kurulur.

Türk insanı zeytinyağından soğutularak mısırözü yağına ve margarine alıştırılır. Bu amaçla zeytinyağı “ısınırsa kanser yapar” gibi yalanlar uydurmaktan da geri kalınmaz.

Hâlbuki zeytinyağı halk ağzındaki deyişiyle dumanlaşma derecesi en yüksek (en zor yanan) sıvı yağlardan biridir.

Bununla da kalınmaz, kötülemek için tıpkı bugün yapılan halkla ilişkiler endüstrisi çalışmaları gibi “Zeytinyağlı yiyemem aman, basmadan fistan giyemem aman…” diye türkü sipariş edilir ve ülkenin en popüler türküsü yapılır.
Bursa yöresine ait bu türkü 2 Kasım 1954 tarihinde İhsan Kaplayan’ dan kaynak gösterilerek Muzaffer Sarısözen tarafından derlenmiştir.

Katı yağ/margarine mahkûm edilen halk, 20-30 yılda bir kaşık yağa bile muhtaç hâle getirilir.

Basma giyen kadınlar, plastik giysilerle tanıştırılır…

Prof. Dr. Kenan Demirkol

Google adı nereden gelmektedir?

İnternette herkesin mutlaka ziyaret ettiği Google adı nereden gelmektedir? Hiç düşündünüz mü?Google ismi nereden geliyor? konusunu inceleyelim.

Cevabı ve hikayesi gayet ilginçtir.

Google ile insanlar internette öyle haşır neşir oldular ki;Google çeşitli dillerde sözlüklere bile girmiştir.Google,Larry Page ve Sergey Brin tarafından, Stanford Üniversitesi’nde doktora öğrencisi oldukları sırada kurulmuştur,Google’ın hikayesi 1996 Ocak ayında Kaliforniya’daki Stanford Üniversitesi’nde doktora öğrencileri olan Larry Page ve Sergey Brin’in araştırma projesi ile başlar.

google adı nerden gelir

Google’ın kurucuları Larry Page ve Sergey Brin Stanford Üniversitesi’nde arama motoru üzerinde çalışmaya başladıklarında projeye, “BackRub” (sırt masajı) adını vermişlerdir.Her projenin kod adı olduğu gibi,sonrasında ”googol” adını kullanmaya karar vermişlerdir.

Bu “googol” kelimesi matematiksel bir terimdir.Googol’ın anlamı on üzeri yüz rakamını ifade eder,başka bir deyiş ile 1’in yanına 100 tane 0’ın gelmesiyle oluşan sayıdır.Page ve Brin’in Googol adını seçme nedeni,Google projesinin amacının “ internetteki sınırsız bilginin düzenlenmesi ” vizyonundan geliyor olmasıdır.

Google’ın aramalarda sonuçların bulunduğu,sayfa saylarının bulunduğu bölümdeki uzayıp giden “O”ları Googol’n adında Google ‘a bir mirastır.

Büyük arama motoru projesi Googol nasıl oldu da Google oldu?

Edilen bilgilere göre ortaklardan Page ve Brin’den birinin Googol’u yanlış telaffuz etmesi sonucu Google doğmuştur.Ortaklardan hangisine yanlış telaffuz kimin sorusu sorulsa biri diğerini göstermektedir.

Sun’ı kuranlardan Andy Bechtolsheim, Page ve Brin’e projeyi finanse edebilmeleri için 100.000 dolarlık bir çek yazarken yanlış telaffuzu duyduğu için “Googol” yerine çeke “Google” yazmıştır.

Page ve Brin’de onları bozmamış ve projeyi bu adla sürdürmüşlerdir.

Çoçukların çoçukluğunu yaşaması

Bir insanın anavatanı çocukluğudur.Çoçuklarımıza çoçukluklarını yaşatmalıyız.Nasıl mı?Mesela derslerle onları boğmayalım Doğan Cüceloğlu’ndan bir anısı çoçukların çoçukluklarını yaşanmasının etkilerini çok güzel bir şekilde yansıtıyor.Çoçukluklarını yaşayan insanlar daha başarılı oluyorlar.İşte Doğan Cüceloğlu’nun yaşadığı anısı:

merakcocuklarinogrenmem

Bir gün seminere başlamadan önce kısa boylu güler yüzlü birisi geldi, Hocam elinizi öpmek istiyorum, dedi. Ben el öptürmekten pek hoşlanmadığım için, yanaktan öpüşelim, dedim, öpüştük. Aramızda şöyle bir konuşma yer aldı:

– Hayrola, neden elimi öpmek istedin?

– Hocam, üç yıl önce sizin bir seminerinizi katıldım. Hayatım değişti. O seminerden sonra daha mutlu bir ailem var ve size teşekkür etmek istiyorum; onun için elinizi öpmek istedim.

– Ne oldu, nasıl oldu?

– Üç yıl önce şirketimizin organize ettiği iki günlük bir seminerde bizimle beraberdiniz. O seminerin bitişine doğru dediniz ki, “Bir insanın anavatanı çocukluğudur. Çocukluğunu doya doya yaşayamamış bir insanın mutlu olması çok zordur. Bir annenin, bir babanın en önemli görevi, çocuklarının çocukluğunu doya doya yaşamasına olanaklar yaratmaktır.”

Bir süre sustu, bir şey hatırlamak ister gibi düşündü, sonra konuşmaya devam etti:

– Hatta daha da ilerisi için söylediniz; dediniz ki, “Bir ulusun en önemli görevi çocuklarının çocukluğunu doya doya yaşamasına olanaklar yaratmaktır.” Ben bir baba olarak sizi duyduğum zaman kendi kendime düşündüm: Ben bir baba olarak çocuğumun çocukluğunu doya doya yaşamasına fırsatlar yaratıyor muyum? Böyle bir sorunun o zamana kadar hiç aklıma gelmediğini fark ettim. Ben ne yapıyorum, diye düşündüm. Benim yaptığım sanırım birçok babanın yaptığının aynısıydı. Dokuz yaşındaki oğlum ben işten eve gelince beni görmemeye, benden kaçmaya çalışıyordu. Neden kaçmaya çalışıyordu, biliyor musunuz, Hocam?

– Hayır, neden?

– Çünkü onu görünce hemen şu soruyu soruyordum. “Oğlum bugün ödevini yaptın mı?” Tuhaf tuhaf bakıyor, gözünü kaçırıyor, daha da sıkıştırınca, hayır anlamına gelen, “cık” sesini çıkarıyordu. Kızıyordum, söyleniyordum, “Niye yapmıyorsun ödevini!” diyordum. Aramızda sürekli tartışmalar, sürtüşmeler oluşuyordu. Tabii bunun sonucunda bütün aile huzursuz oluyordu.

Burada biraz sustu, soluklandı. Sanki hatırlamak istemediği anılar vardı; onların üstesinden gelmeye çalışıyordu. Sonra konuşmaya devam etti:

– Ben sizin seminerinizden çıktıktan sonra düşünmeye başladım. “Ben ne biçim babayım,” diye kendime sordum. Seminer için geldiğim İstanbul’dan çalışma yerim olan Kayseri’ye gidinceye kadar düşündüm; otobüste bütün gece düşündüm ve sonra kendi kendime dedim ki, eşimle konuşayım, biz birlikte bir karar alalım. Diyelim ki bu çocuk isterse beş yıl sınıfta kalsın, ama doya doya çocukluğunu yaşasın.

– Radikal bir karar!

– Evet, uçta bir karar, ama bu karar içime çok iyi geldi, Hocam. Gerginliğim, üzüntüm gitti, içim rahat etti. Ben eve gelince eşime dedim ki, hadi gel otur, konuşalım. Yemekten sonra oturduk konuştuk, çocuklar yattı biz konuşmaya devam ettik. Seminerde anlatılanları aktardım, böyle böyle böyle diye izah ettim ona ve en nihayet dedim ki, ya benim gönlümden ne geçiyor sana söyleyeyim. Bizim oğlumuz var ya bizim oğlumuz, o isterse beş yıl sınıfta kalsın, ama çocukluğunu yaşasın! Şimdiye kadar onun çocukluğunu yaşamasıyla ile ilgili pek bir çaba göstermedik, bir bilinç göstermedik, oluruna bıraktık. Gel şimdi değiştirelim bunu.

– Eşiniz ne dedi?

– Hocam biliyor musun ne oldu?

– Ne oldu?

– Karım hayretle bana baktı ve dedi ki, “Bu ne biçim seminer be! Kim bu adam? Öyle şey mi olur; yok bizim ki çocukluğunu yaşayacakmış! Bizim çocuk çocukluğunu yaşarken öbürküler sınıflarını geçecek ilerleyecek! Öyle şey olmaz.”

– Anlıyorum; anne olarak çocuğunun geride kalmasını istemiyor, kaygılanıyor!

– Fakat hocam ben pes etmedim, bırakmadım, mücadeleye devam ettim. Her gün, her akşam gece yarılarına kadar karımla konuştum. Üç gecenin sonunda bana, peki ne halin varsa gör, dedi.

– Pes etti, yani. Peki, sen ne yaptın?

– İşte onu dediği günün sabahı eşofmanımı, ayakkabımı şöyle kapının yanına bıraktım işe gittim; işten dönünce oğlumun gözüne baktım ve dedim ki, oğlum bugün doya doya oynadın mı? Bana hayretle baktı ve “Hayır!” anlamına gelen “cıkk” dedi. O zaman, hadi gel beraber aşağıya ineceğiz, oynayacağız, dedim. Eşofmanımı giydim, ayakkabımı giydim, onunla beraber sokağa çıktık. Pencereden arkadaşları bakıyorlarmış, onlar da sokağa çıktılar; birlikte sokakta oyun oynadık. Akşam saat altıdan sekiz buçuğa kadar sokaktaydık. Eve gelince toz toprak içindeyiz, beraber banyoya girdik, duş yaptık. Havluyla kuruladım, çok mutluyduk ve o günden sonra işten dönünce her gün onunla oynamaya başladım. Her gün, her gün, her gün oynadım. Yedi gün sekiz gün sonraydı galiba, bir gün banyodan çıkarken onu kuruluyorum havluyla, kolumu tuttu, bana döndü ve dedi ki, baba ya, ben seni çok seviyorum. Hocam nefesim durdu, gözüm yaşardı, konuşamadım. Çünkü farkına vardım ki, şimdiye kadar sevdiğini hiç söylememişti. Düşündüm, şimdiye kadar hiç söylemediğinin farkında değildim; belki ömür boyu söylemeyecekti. “Ne büyük tehlike!” diye düşündüm. Ömür boyu onun bana bu cümleyi söylemediğinin farkında olmayacaktım.

– Demek farkına vardın, seni kutlarım. Senin farkına vardığın bu durum birçok anne ve babanın farkında olmadığı gizil, örtük ama önemli bir tehlike!

– İçimde bir şükür duygusu, havluyla çocuğumu kuruladım ve giydirdim ve artık her gün oyun oynamaya devam ettik. Zaman geçti, iki hafta sonra okul, öğretmen veli buluşması için okula davet etti. Daha önceki veli buluşmalarında öğretmen, “Sizin oğlunuz akıllı bir çocuk, ama ödevleri kargacık burgacık yazıyor, dikkat etmiyor. Sınıfta arkadaşlarını rahatsız ediyor, onları itiyor kakıyor, lütfen onunla konuşun. Ödevlerine ilgi gösterin, sınıfta arkadaşlarını rahatsız etmesin. Ödevlerini doğru dürüst yapsın,” demişti. O nedenle öğretmen buluşmasına gitmekten çekiniyordum. Bu davet gelince ben eşime dedim ki, hadi okuldaki buluşmaya beraber gidelim! Yok, dedi, sen tek başına gideceksin, ben gelmeyeceğim.

– Eşiniz gelmek istemedi!

– Hayır istemedi. Ya beraber gidelim, diye ısrar ettim hayır hayır sen yalnız gideceksin dedi. Ben yalnız gittim ve diğer veliler geldikçe sıra bende olduğu halde sıranın arkasına geçtim, sıranın arkasına geçtim ki başka kimse olmadan öğretmenle konuşayım, diye. Mahcup olacağımı düşünüyordum. Her şeyin daha kötüye gittiğini düşünüyordum. En nihayet bütün veliler öğretmenle konuşmalarını bitirip gittiler. Sıra bende! Öğretmenin karşısına geçtim, bana baktı gülümsedi, siz ne yaptınız bu çocuğa, dedi. Hiç cevap vermedim, önüme baktım. Lütfen söyleyin ne yaptınız bu çocuğa, dedi. “Çok mu kötü hocam?” diye sordum. Gülümsedi, hayır, kötü değil, dedi. “Artık sınıfta arkadaşlarını hiç rahatsız etmiyor, ödevleri iyileşti, tam istediğim öğrenci oldu. Ne yaptınız bu çocuğa siz?”

– Herhalde bir baba olarak çok mutlu oldunuz?

– Hocam biliyor musunuz öğretmenin karşısında ağlamaya başladım. İnanamıyordum kulağıma, içimden, vay evladım, biz sana ne yaptık şimdiye kadar, duygusu vardı. Eve geldim, karım yüzüme baktı, gözlerim ağlamaktan kıpkırmızı. “O kadar mı kötü?” diye sordu. Ona da cevap veremedim Hocam, ona da cevap veremedim! Ağladım. Daha sonra anlattım. Hocam onun için sizin elinizi öpmek istedim, teşekkür ediyorum. Benim oğlumun ve onun küçüğü kızımın hayatını kurtardınız. Ailemin mutluluğu kurtuldu. Hakikaten bir insanın anavatanı çocukluğuymuş. Anavatanı mutlu olan bir çocuk çalışmasını, okulunu her şeyini bütün gücüyle yapar ve orada başarılı olurmuş.

“Gel seni yeniden kucaklayayım!” dedim. Kucaklaştık.

“Çocuklar Gülsün diye!” yaşayalım. Çünkü insanın anavatanı çocukluğudur. Çocuklar gülerek, oynayarak büyürse, sonunda büyükler güler. Büyükler mutlu olup gülümseyince tüm ülke, tüm insanlık güler. Çocukların gülmesine hizmet veren herkese selam olsun!

Abd’nin küçük zengin ülkeleri yönetme şekli!

ABD’de bir askeri okulda ders olarak anlatılan Horoz ve Tilki Hikayesi!


ABD’nin dünya üzerinde oynadığı oyunlar askeri okullarda ders olarak bile okutuluyormuş.İşte o hikaye:
“Dershanede hocayı beklerken ışıklar kapanmış ve bir çizgi film gösterilmeye başlanmış.
Filmin adı ” Küçük Tavuk “. Bir kümes var. Kümeste bir çok tavuk ile genç ve küçük horozlar, bir de kümesin yaşlı ve büyük horozu bulunuyor. Kümesin etrafında da bir tilki dolaşıyor.
Yaşlı ve büyük horoz, tilki içeri girmesin diye kümesin kapısını sıkı sıkıya kapatmış, tavukları dışarı bırakmıyor.
Tabii dışarı çıkamadıkları için doğru dürüst yemlenemeyen tavuklar da zayıf ve küçük tavuklar.
Yaşlı ve büyük horoz ise dışarı bırakmadığı tavuklara ölmeyecek kadar mısır tanesi dağıtarak yaşamalarını sağlıyor.

Kümese giremeyen tilki bunun üzerine kümesin tellerinde küçük bir delik açarak küçük ve genç bir horoza sesleniyor ve ona biraz mısır veriyor. Mısırı yiyen küçük ve genç horoz her gün gelip tilkiden mısır alıyor. Bir süre sonra tilki küçük ve genç horoza tek başına yiyebileceğinden fazla mısır verince genç horoz hem kendisi yiyor hem de diğer tavuklara mısır dağıtıyor.

Böylece yavaş yavaş yaşlı ve büyük horozun kümesteki gücü kırılıyor. Horozun etrafındaki tavuklar azalmaya başlıyorlar. Artık popüler olan genç ve artık irileşen horozun etrafında ise tavuklar toplanıyor.Bu aşamada tilki kümesin kapısının önüne mısır bırakıyor. Kümeste bir tartışma çıkıyor.
Kapıyı açalım mı açmayalım mı diye. Sonunda korkarak kapıyı açıyorlar ve kafalarını dışarı uzatıp yemlenip hemen geri çekiyorlar. Bir süre böyle devam ediyor. Hiçbir şey olmuyor. Kümesteki tavuklar rahatlıyor. Korkuları azalıyor.

Nihayet bir gece tilki kümesin önündeki avluya mısır döküyor. Artık korkusuz olan tavuklar genç ve artık güçlü horozun öncülüğünde dışarı çıkıyor ve rahat rahat yemleniyorlar. Kümesteki her tavuk semiriyor. Tilki bir süre sonra gece kümesin kapısından kendi mağarasına kadar mısır tanelerini döküyor.

Sabah kümesten çıkan ve korkusuzca yemlenen tavuklar yemlene yemlene mağaraya kadar gidiyorlar. Sonra mağaraya giriyorlar. Onları içeride bekleyen tilki bütün kümes mağaraya girince mağaranın kapısını kapatıyor.”

Çizgi film burada bitmiş. Işıklar yanmış. Ve dersin hocası kürsüye çıkarak, “İşte Üçüncü Dünya ülkeleri böyle yönetilir” diyerek derse başlamış.

Sorular:
1-Kümes NERESİ?,
2-Yaşlı horozlar KİMLER?
3-Genç horoz KİM, şu anda neler yapıyor?
4-En önemlisi tilki KİM?

Buna göre içinde bulunduğumuz durumu sorgular isek binlerce yorum ortaya çıkar. Unutmayalım Ulusların dostları yok sadece çıkarları vardır.

Sağlıklı beslenme

Ne kadar sağlılıklı beslenme alışkanlıklarımızı arttırırsak o kadar sağlıklı oluruz.Sağlıklı beslenme sadece kalorisi düük gıdalar ile beslenme biçimi asla değildir.İç Hastalıkları ve Kardiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Canan Karatay çıkardığı kitabında geniş ve detaylı bir şekilde bu önemli konulara değiniyor.Canan Karatay, diyet ile ilgili çarpıcı açıklamalar yaptı.Yemek öğünlerinin,8-10 öğün değil, günde iki öğün olduğunu belirtiyor. İşte Karatay’dan sağlıklı beslenme tüyoları:
Türkiye’de diyet ve sağlıklı beslenme konusunda tabuları yıkan İç Hastalıkları ve Kardiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Canan Karatay, günde 2 öğün beslenilmesi gerektiğini söylüyor. Karatay, Türk halkının günde 8-12 öğün beslendiğine dikkat çekerek, toplumun ‘enine büyüdüğünü’ ifade ediyor. Prof. Karatay’a göre, günde 2 öğün beslenmesi gerekiyor. Dahası Karatay, yaş ilerledikçe yürüyüşe daha çok ağırlık verilmesi önerisinde bulunuyor.
Habertürk’te konuşan Canan Karatay, hareket etmek şartıyla kişinin istediği kadar yemek yiyebileceğini belirtiyor. Yemek yerken su içmemeyi de tavsiye ediyor.

                                  ‘KÖY TEREYAĞI SAĞLIKLI’
“Tam yağlı, doğal olan her şey tüketilmeli. Saf köy tereyağı, katkısız Trabzon, Urfa ya da Malatya gibi yörelerimizin tereyağı kullanılabilir. Hatta kadınlarımız tıpkı yoğurt gibi evde tereyağını kendileri yapabilirler. Zeytin dahi evde yapılabilir. ‘Karatay Mutfağı’nda bunların tarifini verdim. Katkısız ve çocuklara en faydalı biçimde kendi besininizi hazırlayabilirsiniz. Tereyağı, yayık ayranı aslında yarım saatlik bir iş. Neneler ya da ev kadınları, evde oturduklarında sürekli televizyon izlemek yerine bunu kolaylıkla yapabilirler. Saf köy tereyağı, en sağlıklısıdır, buzdolabında bile katı değildir ve istenildiği kadar kullanılabilir. Saf köy tereyağı ve soğuk sızma zeytinyağı her gün gereği kadar vücudumuza girmelidir.”
‘YEMEKTE TEREYAĞ VE ZEYTİNYAĞI KULLANILMALI’
“Zararlı dediğimiz yağlar, trans yağlardır. Trans yağlar, kızartmalarla meydana gelen yağlardır, işlenmiş her gıdanın içindeki trans yağlar zararlı ve kanserojendir. Artık halkımız, şekere ve trans yağlara dikkat etmeli, zaten dikkat edilirse hastalık da kalmaz. Mısırözü ve ayçiçeği yağı, çiğ olarak kullanılabilir. Ama ikisi de ısındığı veya kızardığı zaman aşırı miktarda trans yağ oluşur. Margarin haline gelince de, katı ya da sıvı olsun, içi trans yağ doludur.
                     FINDIK YAĞI DA KULLANIN
Yemek yaparken tereyağı, zeytinyağı veya fındıkyağı kullanmak gerekir, çünkü bunlar ısıya dayanaklıdır ve hemen bozulmazlar. Bunlardan asla korkmayacağız, bu yağlar yanmadıkça, trans yağ oluşmaz. Isınınca bozulan mısırözü ve ayçiçeği yağıdır. Bunlarla kızartma yaparsak hemen kanserojen olur. Trans yağlar, en fazla çoklu doymamış dediğimiz bitkisel yağlarda oluşmaktadır unutmayalım!”
‘Kelleyi, paçayı, işkembeyi rahatlıkla yiyebilirsiniz’
“Yağlardan en sağlıklısı, serbest dolaşan hayvanların etindeki hayvansal yağlardır. Kuzu eti yediğiniz zaman yağıyla birlikte yemelisiniz. Kuzu etini kaynatıp et suyu çıkardığınız zaman da çok sağlıklı olur.
Sevdiğiniz kelleyi, paçayı veya işkembeyi rahatlıkla yiyebilirsiniz. Sakatatlardan hepsini yiyebilirsiniz. Karaciğer de buna dâhil. Şişman hanımlar, ‘Dizlerimde kıkırdak kalmadı’ diyor. Sen protein yemezsen tabii ki dizin gider, sağlıklı protein, sağlıklı yağ, yumurta, tereyağı, saf zeytinyağı yemezsen kilo veremezsin. Paça çorbası, diz eklemleriyle ilgili sorunlara birebirdir. Ben haftada 2 kez paçamı, işkembe çorbamı içerim. Beni eleştirenler, ’10 yıl sonra ne olacak?’ diyorlar, oysa ben bunları yeni söylemiyorum ki. Yıllardır bunları anlatıyorum. 1987 yılında, ABD’ye gittim. Oraya gidinceye kadar İ.Ü. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nde Koruyucu Kardiyoloji Anabilim Dalı Başkanı’ydım. Tüm bu söylediklerim yeni ifadeler değil. O zamandan beri takip ettiğim hastalar, şimdi 80-90 yaşlarında ve sağlıklılar.”
                        ‘KIZARTMA HİÇ YOK’
“Kızartma bitti, hiç yapılmayacak, Çünkü kızartma trans yağ demektir. Balık ızgara, fırın, buğulama şeklinde yenilebilir. En sağlıklısı bunlardır. Ama Trabzon ya da Ordu’da yapıldığı gibi hamsiyi una bulayıp kızartırsanız o tehlikelidir! Kanserojendir! Aslında yiyecekleri biz pişirirken ya da tüketirken tehlikeli hale getiriyoruz.
İdeal bir öğlen yemeği, biftek veya bonfile ile güzel bir salatadan oluşur. Bütün bir balık yiyebilirsiniz. Izgara yapılmış sebze, döner yiyebilirsiniz. Ama dönerin yanında pilav, patates, pide yok! Bir iki kaşık tam buğday veya bulgur pilavı, cacık, yoğurt, ayran olabilir. Doyuncaya kadar yiyebilirsiniz, sakın az yiyip de aç kalmayın, sonra halsizleşir doğru dürüst iş yapamazsınız. Kilo almayacağım diye yalnız salatayla öğün geçirmek bu nedenle doğru değildir!”
             ‘Türk milleti 8-12 öğün besleniyor, enine büyüyor’
“İbn-i Sina, Ortaçağ’ın en önemli bilimadamı, tıp hekimidir. Onun yazdığı tıp kitapları Ortaçağ’da bütün tıp okullarında okutuluyordu. İbn-i Sina, ‘İki öğün sağlıktır, üçüncü öğün hastalıktır’ der. Sabah zaten çok kuvvetli yiyince doğal olarak iki öğüne iniyorsunuz. Akşam yemeği de erken yemeli. Hz. Muhammed’in tavsiyesi de bu doğrultudadır. Kuvvetli bir kahvaltı yaptıktan sonra zaten acıkmıyorsunuz. Ama Türk milleti maşallah 8-12 öğün besleniyor, öyle alıştırıldı, öyle programlandı. Bu nedenle de Türk milleti enine büyümeye başladı!
                               ‘YAŞ İLERLEDİKÇE HAREKET ARTACAK’
50 yaşından sonra 6-7 öğün yemek tamamen sağlıksızdır. İbn-i Sina diyor ki, ‘Yaş ilerledikçe, hareket artacak’. Oysa biz yaşlandıkça köşemize çekiliyoruz, bu çok yanlış. Türk toplumu eğer şişmansa, hastaysa, göbeği varsa, şeker veya kalp hastasıysa, kiloluysa, depresyon hastasıysa, kanseri varsa, Alzheimer’ı varsa şeker, tatlı tüketmeyecek. Benim gibi 60-70 yaşındaysanız, oturup 3 öğün ekmek, şeker yiyemezsiniz. Şekerli içecek içemezsiniz. Çünkü harcamıyorsunuz, ihtiyacınız da kalmıyor. Metabolizma yavaşlamış oluyor, hormonlar gitmiş. Vücutta hormon kalmamış. Ben buna dikkat çekmek istiyorum.”
                                   ‘Diyet yiyeceklere dikkat!’
“Light ürünlere, diyet olan tüm yiyecek ve içeceğe karşıyım. Çünkü diyet denilen besinler, içindeki doğal yağların, doğal vitaminlerin, doğal minerallerin alınmış olan kısmıdır. Diyet yiyecekler, en sağlıklı kısmı alınan ve en pahalı satılan ürünlerdir. Hazır gıdalar da öyle. Hazır gıdalardan da uzak duracaksınız. Doğal gıdaları kendiniz hazırlayıp yiyeceksiniz. O zaman hastalanmazsınız, verdiğiniz kiloları da almazsınız.”
                                    ‘Yapay gıdalar kısırlık ve kanseri artıyor’
“Yanlış beslenme ve yapay gıdalar sonucunda kısırlık artıyor. Sadece kısırlık değil, kanser, kalp hastalığı, şeker hastalıklarında da artış görülüyor. Hepsinin temelindeyse obezite yatıyor.
Obez, karaciğer yağlanması olan yani insülin yüksekliği olan kişilerde östrojen hormonu da yükseliyor, polikistik over gelişiyor, kadınlarda üreme duruyor, erkeklerde memeler büyüyor ve spermin kalitesi ve sayısı azılıyor. Bir de GDO’lu gıdalar var. Bunlar ve trans yağların aşırı tüketilmesi üreme dahil vücuttaki her şeyi bozuyor.”
‘Hareket etme şartıyla istediğin kadar ye’
“Kaç gün diye bir şey yok, doyuncaya kadar her şeyi yiyeceksiniz. Karatay Mutfağı’nda ‘kaç kalori’ hesabı yok. Ben başka bir şey söylemiyorum. Hareket etmek ve sağlıklı yiyecekler olması şartıyla istediğiniz kadar yiyebilirsiniz.
Bilgisayar ya da televizyon karşısında saatlerce oturursanız olmaz! Hareket etmeden hiç kimse kilo veremez. Ama gençsiniz, atletsiniz, saatlerce spor yapıyorsanız ya da hamileyseniz o zaman tabii ki yiyecekseniz. Her gün 5 kilometre koşun ya da yürüyün, o zaman sağlıklı yiyeceklerden istediğinizi, doyuncaya kadar, bakın bir kez daha vurguluyorum doyuncaya kadar yiyebilirsiniz. Örneğin pastırmalı kuru fasulye, mercimek, piyaz gibi yemekleri doyana kadar yemelisiniz. Ama ekmeksiz olarak! Tabii ki kuru soğanla… Neden? Çünkü biz de bir söz vardır biliyorsunuz: ‘Aç ayı oynamaz!’ deriz. Pirinç yerine de bulgur tüketilmeli. Tam buğday ve bulguru yiyebilirsiniz.”
                   ‘Yemekte içilen su hazımsızlık yapar’
“Su 24 saat içilmelidir. Ancak yemek sırasında içilmemeli. Çünkü mide asidini sulandırır, hazımsızlığa neden olur. Her gün azar azar yudum yudum 2.5 litre su tüketilecek. En önemli kriter, idrar rengi, açık limonata renginde olacak. Öyle değilse vücuda yeterli su girmiyordur. Bu nedenle de bağırsaklar çalışmıyor. İşte bu sebeple Türkiye’nin en büyük sorunlarından biri de kabızlıktır. Kabızlık ise, metabolizmanın bozulduğunun en basit ve en önemli göstergesidir, belirtisidir. Ciddi bir sağlık sorunudur.”

Facebook’tan paylaşım yaparken dikkat edilmesi gereken şeyler

Günümüzde Sosyal medyada hoşumuza giden şeyleri paylaşıyoruz.Ama bu paylaşımları yaparken artık daha dikkatli davranmalıyız.Telif Hakları Yasası değişikliği ile sosyal medyada paylaşımlarda da yasaklar gelecektir.Twitter ve Facebook’tan paylaşım yaparken dikkat edilmesi gereken şeyleri bilmek gereklidir.

bilgisayar_internet
Kültür ve Turizm Bakanlığı, Telif Hakları Yasası‘nda yapılacak değişiklik ile radikal kararlar almaya hazırlanıyor. Buna göre, artık Facebook, Twitter gibi sosyal paylaşım sitelerinden ya da mail ortamından şarkı ve film paylaşımı yasaklanacak.

Paylaşanları robot yazılım yakalayacak. Yasayı ihlal edene 2 bin TL’ye kadar para, CD çoğaltana ise 4 yıla kadar hapis cezası verilecek. Kültür ve Turizm Bakanlığı Telif Hakları Genel Müdürü Abdurrahman Çelik, Telif Hakları Yasası’nda yapılacak değişiklik ile telif hakkının daha fazla garanti altına alınacağını belirtti.
                                         LİNKE CEZA YOK
Düzenlemeyle radikal kararlara imza atılacağını savunan Çelik, “Yeni çalışma ile bilgisayarınızdaki filmi, müziği, kitabı, fotoğrafı paylaşırsanız suç işlemiş olacaksınız. Facebook, Twitter gibi sosyal paylaşım sitelerinden ya da mailiniz üzerinden bir sanatçının şarkısını paylaşırsanız 500 TL’den 2 bin TL’ye kadar para cezası ya da eserleri bir CD’ye kopyalayıp paylaşırsanız o zaman 2 yıldan 4 yıla kadar hapis cezası alabilirsiniz. Ancak link paylaşırsanız bunun cezası yok. Çünkü link yasal bir yeri adres göstermektir” dedi.

                                           Düğün videosu takılmaz
Tüm eserlere belli bir kod verileceğini bildiren Çelik, “Türkiye’de meslek birliklerinin elinde 250 bin tane üretilmiş eser var. Bu eserlerin tek tek kodları olacak. Sadece şarkıların değil, telif hakkına giren her şeyin örneğin filmlerin de tek tek kodları olacak” dedi. Çelik, hazırlanacak robot yazılımın yasal olmayan her paylaşım yapıldığında internet üzerinden IP adresi belirleyerek kişinin yakalanmasını sağlayacağını kaydetti. Bu robot yazılım sadece belirlenen kodları tarayacağını bildiren Çelik, “Sizin düğün videonuz ya da eşiniz için yaptığınız şarkı vs. kodu olmadığı için bu yazılıma takılmayacak. Böylece özel alan ihlali yapılmayacak” dedi.
                           Serbest paylaşım dönemi bitiyor
Twitter ve Facebook üzerinden her gün milyonlarca şarkı ve film paylaşımı yapılıyor. Kütür ve Turizm Bakanlığı Telif Hakları Genel Müdürlüğü, yapılacak yasal düzenleme ile Türkiye’de sınırı hiç çizilmeyen bir alanın sınırlarını belirleyecek. Paylaşım serbest dönemini bitirerek, eser sahiplerinin haklarını internet üzerinden de koruyacak. Çalışmanın bir benzeri Fransa’da bulunuyor, ancak Türkiye’de yapılan değişikliğin, kapsadığı alan ve getirdiği yenilik ile dünyada bir ilk olma özelliği taşıyacağı bildirildi.

Kaynak:http://www.haber7.com/internet/haber/1015925-internette-sarki-ve-film-paylasan-yanacak